26 Haziran'04
Sayı: 2004/25 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt halkı özgürlüğü için emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltmelidir!
  Emperyalizme kölelikten kurtulmak için siyasal sınıf hareketini yükseltelim!
  Fabrikalarda mücadeleyi yükseltelim!
  Emekliye vergi!
  “Demokrasi” makyajı tutmuyor!
  Adalet Bakanı DEP’lilere devlet sopasını gösterdi
  “Misafir”le değil emperyalist haydut takımıyla yüzyüzeyiz!
  Irak’ta işgalci fabrikada ücretli köle olmayacağız!
  GOP NATO karşıtı çalışmalardan...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak’ta NATO Karşıtı eylem ve etkinlikler
  NATO Zirvesi ve düşündürdükleri...
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!-2
Daha güçlü, başarılı ve işlevsel bir yayın faaliyetine doğru
  Almanya’dan genç komünistler:
  Dinci gericiliği meşrulaştırmak EMEP’li liberallere kaldı
  Birleşik Metal-İş Sendikası Temsilciler Kurulu Toplantısı yapıldı...
  Ortadoğu halklarını hedef alan saldırgan ittifak güçlendiriliyor
  Irak’ta “yönetim devri” kirli savaş şeflerinin gözetiminde
  Emperyalist barbarlığın yeni simgesi “Gizli İşkence Merkezleri”
  “Sonumuzu kendimiz hazırlıyoruz!”
  Kapitalizm ve çocuk sömürüsü
  Bültenlerden
  Tüm emperyalistler Ortadoğu’dan çekilsin!
  Sincan F Tipi’nde iki Ölüm Orucu direnişçisi yaşamını yitirdi...
  Sermaye Zirve için hükümetin arkasında
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!-2

Daha güçlü, başarılı ve işlevsel bir yayın faaliyetine doğru

Geçen sayıda üstünlüklerine yaptığımız vurgu, Kızıl Bayrak’ı kusursuz bir haftalık yayın organı olarak gördüğümüz anlamına gelmemektedir. Tersine, Kızıl Bayrak ciddi yetersizliklerle ve kusurlarla yüzyüze bir yayın organıdır ve denebilir ki biz herkesten çok bu gerçeğin farkındayız ve bundan rahatsız durumdayız. Hemen akla gelebelicek sorular şunlardır: O halde ve üstelik onyıllık bir yayın yaşamına rağmen, bu yetersizlikler ve kusurlar neden hala sürebilmektedir? Ya da, onuncu yayın yılı, bunların tamamen değilse bile önemli ölçüde geride bırakılacağı bir sürecin hiç değilse başlangıcı olabilecek midir?

Bu sorulara verilebilecek kısa ve kestirme yanıtlarımız yok yazık ki. Sözkonusu yetersizlik ve kusurların niteliği, nedenleri ve giderilebilme olanakları üzerine yapılacak bazı açıklamalar, bir bakıma bu sorulara verilebilecek yanıtları da kendiliğinden açığa çıkaracaktır.

Kadrosal düzey ile yayın organının
düzeyi arasındaki dolaysız ilişki

Öncelikle olanaksızlıklardan kaynaklanan yetersizlikler ile bakışaçısından ve çalışma tarzından kaynaklanan zaafları birbirinden ayırmak durumundayız. Zira birbirinden tümüyle ayırmak kolay olmasa bile bunlar yine de temelde farklı şeylerdir. Bakışaçısından ve bunun bir uzantısı olarak çalışma tarzından gelen zaaflar, kuşkusuz etkili bir eleştirel ve özeleştirel çabayla, yayın organının kendi sınırları çerçevesinde ve nispeten daha kısa bir zaman dilimi içinde giderilebilir, hiç değilse en aza indirilebilirler. Oysa olanakların yetersizliğinden kaynaklanan sorunların çözümü, devrimci bir yayın organının kendi sınırlarını aşar, komünist hareketin genelindeki durumuna ve gelişmelere bağlanır.

Devrimci sınıf partisinin nitel ve nicel açıdan güçlenmesi, düzeyi yükselmiş, işlevine tam olarak oturmuş, her açıdan güçlü ve etkili bir yayın organının da önkoşulu ve temel güvencesidir. Bunun başarılmasında, devrimci sınıf partisinin sözü edilen türden bir gelişme ve güçlenmeyi yaşamasında, devrimci yayının oynayabileceği, oynaması gereken çok önemli role rağmen, sonuçta bu böyledir. Buradaki ilişki karşılıklı bir bütünlük oluştursa bile belirleyici alan, yayın organının ötesinde olandır. Zira bir yayın organı sonuçta bir taşıyıcı ve yansıtıcıdır, temsil ettiği çizginin taşıyıcısı ve temsil ettiği siyasal gücün/hareketin ya da partinin yansıtıcısı. Bu böyleyse eğer, sözünü ettiğimiz çerçevede yansıtıcıdan çok yansıyandır belirleyici olan. Yayın organlarının genellikle tmsil ettikleri çizginin/hareketin aynası olarak kabul edilmeleri de bundandır.

Geçen bölümde yeterli açıklıkta vurgulamış olduk; Kızıl Bayrak’ın ideolojiden, programdan, politik çizgiden ve bunlardan ayrı düşünülemeyecek olan devrimci sosyalist değerler bütününden yana bir sorunu yoktur. Tam tersine, bu faktörler onun açık üstünlük alanlarını oluşturmaktadır ve bu üstünlük, devrimci bir yayın organının başarılı ve etkili olabilmesi için en öncelikli koşuldur.

Fakat yine de tüm üstünlükler, başarılı bir yayın pratiğini kendiliğinden belirlemez ve Kızıl Bayrak’ın bu alanda, geçmişe göre epeyce sorun geride bırakılmış olsa bile, bugün hala da önemli sorunları vardır. Bu da bize, doğru olarak saptanmış bir çizginin pratik başarısında belirleyici olanın kadrolar olduğu temel gerçeğinin, aynı şekilde, başarılı bir yayın faaliyeti için de geçerli olduğunu göstermektedir. Kızıl Bayrak’ın yayın faaliyeti sözkonusu olduğunda sorun, kadroların doğru devrimci çizgiyi sahiplenip sahiplenmemeleri değil, fakat onu başarılı ve etkili bir yayın faaliyeti halinde somutlayabilmeleridir. Bu ise temelde yetişmiş, eğitimli ve birikimli insan, bu niteliklere sahip yeterli sayıda kadro demektir. Devrimci sınıf partisinin sınıf mücadelesi görevlerinin toplamı üzerinden bu alanda ciddi yetersizlikleri vardır ve sonuçta bu, toplam yayın faaliyeti üzerinden de zayıflatıcı etkisini göstermektedir.

Bunu Kızıl Bayrak’ın en zayıf kalan yönleri üzerinde örneklemeye çalışalım.

Kızıl Bayrak, özellikle bir dönem ve daha çok da orta sayfa yazıları üzerinden komünist hareketin teorik gelişiminde de belli roller üstlenmek durumunda kalmakla birlikte, temelde politik bir yayın organıdır. En genel planda alındığında görevi, siyasal süreçlerin ve olayların seyrine devrimci sınıf mücadelesi görevleri doğrultusunda müdahale etmektir. Bu müdahale, gelişmeleri zamanında ve isabetli bir biçimde değerlendirmeyi ve bunu devrimci sınıf mücadelesi görevlerine başarıyla bağlayabilmeyi gerektirir. Bu tür değerlendirmeler, temel bazı gerçeklerin vurgulanması eşliğinde daha çok güncel sınırlar içinde (buna dar bir zeminde de denebilir) yapılabileceği gibi, sözkonusu olayın ya da gelişmenin teorik anlamı ve tarihsel arka planı gözetilerek ve bu başarıyla değerlendirmeye (somutta yazıya) yedirilerek de yapılabilir. Bu ikincisi, de&curre;erlendirmelere belirgin bir güç ve düzey kazandırır, böylece okurun dikkatini sorunların özüne çekerek bakışaçısını güçlendirir, bilincini sistemli biçimde yükseltir. Bu bir yöntemsel ele alış sorunudur ve temel önemde bir konu için geçerli olduğu kadar, gerçekte en sıradan gibi görünen gündelik bir siyasal teşhir olayı için de aynı ölçüde geçerlidir.

Fakat işte en sıradan bir siyasal olay üzerinden bile bunu başarabilmek, tümüyle içselleştirilmiş bir teorik bakışaçısı ve birikim sorunudur. Bu ise eğitimli, birikimli ve deneyimli yetişmiş insan/kadro demektir. Üstelik yeterli sayıda. Böyle yeterli sayıda kadronuz yoksa ve siz bir dizi yayının (ve sayısız sınıf mücadelesi görevinin) birarada üstesinden gelmek durumundaysanız, bir şeyin nasıl yapılması gerektiğinin bilincinde olsanız bile, somutta onu arzuladığınız biçimde yapmayı başaramazsınız.

Dolayısıyla, Kızıl Bayrak’ın bu alandaki sorunu komünist hareketin daha genel plandaki kadro sorunundan ayrı değildir ve temelde çözümünü de orada bulacaktır. Fakat sorunun böyle konuluşu, hiç de Kızıl Bayrak “yazarlar”ı için bir rehavet nedeni değildir, olmamalıdır. Tersine bu bir uyarı olduğu kadar bir çağrıdır da. Kolektif bir yapının sözü edilen yetersizliğini başarıyla ve daha erken bir zamanda aşabilmesi, Kızıl Bayrak’a düzenli katkıda bulunan her yoldaşın bu doğrultuda daha bilinçli ve sistemli çaba göstermesiyle kolaylaşacaktır. Yoldaşlarımız yüzeyselliği aşmayı, partimizin, partimizden de öteye genel olarak uluslararası komünist hareketin teorik ve tarihsel birikimini özümsemeyi, bu temel üzerinde sorunların kaynağına inen araştırma ve inceleme tarzını geliştirmeyi özel bir kaygı haline getirmelidirler. Bireysel inisiyatife dayalı bu tür bir çaba, niteliğin yükseltilmesine yönelik genel kolektif çabayı güçlendirir ve bir bütün olarak komünist hareketin düzeyini yükseltir. Ve sonuçta bu, yayınların düzeyinde genel bir yükselme olarak da kendini gösterir.

Çalışma tarzının güçlendirilmesiyle
azaltılabilecek zayıflıklar

Kızıl Bayrak’ın bir dizi alandaki yetersizlikleri ve zayıflıkları da temelde bu aynı sorundan ayrı değildir. Çeşitli konuların derinlemesine ele alınamamasının yanısıra, bazı konulara pek az yer verilmesi de bu sorunla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu sonuncu gruba örneğin bir kadın sorunu, bir çevre sorunu ya da örneğin çeşitli boyutlarıyla kültür ve sanata ilişkin sorunlar dahildir.

Öte yanda bunda çalışma tarzına ilişkin zaafların da önemli bir payı var. İsabetli bir işbölümü ve sistemli bir yönlendirme ile örneğin kadın sorununu ya da çevre sorununu daha sistemli bir şekilde işlemek olanaklıdır. Dolayısıyla bunlar bugünden hiç değilse bir ölçüde çözülebilir sorunlardır, fakat halihazırda şu veya bu ölçüde çözümsüz halde kalabilmektedirler.

Örneğin kadın sorununu alalım. Devrimci sınıf partisinin programı, “Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için” kararlı bir mücadele yürütülmesi ve bunun “kadını köleleştiren ve aşağılayan ideoloji ve geleneklere karşı” sistematik bir mücadeleyle birleştirilmesini öngörür. Fakat yazık ki Kızıl Bayrak bu soruna sayfalarında seyrek olarak yer verebilmektedir. Soruna genel planda verdiği tüm öneme rağmen sonuçta yayın pratiğinde durum bir zaafiyet alanı olarak yansımaktadır. Toplum yaşamımızda bu sorunu sürekli bir biçimde gündemde tutmak ve işlemek için sayısız neden ve vesile vardır. Fakat Kızıl Bayrak olarak biz bunu, daha çok şu veya bu sorun ya da gelişme konuyu toplumda tartışılır hale getirdiği zaman ele alabiliyoruz ve aynı tartışmaların kesilmesine bağlı olarak da ortada bırakıyoruz. Burada belirgin bir kendiliğindencilik var; özel görevlendirmeler ve yoğunlaşmalar sağlanmadığı sürece de bunu aşmak olanaklı olmayacaktır.

Okurların dikkatini çeken ve haklı eleştirilerine vesile olan bir başka konu, çeşitli yönleriyle kültür ve sanat yaşamına ilişkin sorunlardır. Bu alanda işimiz örneğin bir kadın ya da çevre sorunlarıyla kıyaslanmayacak kadar daha zordur. Zira genel planda sorunun anlamı, ele alınışı, sınıf mücadelesi içindeki yeri ve devrimci siyasal mücadelesindeki işlevi üzerine ortaya konulabileceklerin ötesinde, bizim bugün için bu konuda yapabileceğimiz pek az şey var. Gerek kültür ve sanat yaşamının özel bir ilgiyle izlenmesi ve gerekse belli bir birikime dayalı olarak sürekli biçimde irdelenip değerlendirilmesi, daha çok devrimci kültür-sanat insanlarının ya da hiç değilse bu alana çok özel bir ilgisi olan devrimci kadroların işidir. Bu nitelikte insanlar ise bugün saflarımızda, bizden de öteye devrimci hareketin saflarında, hemen hemen yoktr. Sınıf mücadelesinin genel geriliği devrimci akımların bu alana yaklaşımındaki yapısal zaaflarıyla birleşince, bu alandan devrimci saflara insan akışı en aza iniyor.

Bugün toplumumuzun kültür-sanat yaşamı üzerinde de sermayenin para ve imkan gücünden gelen boğucu bir denetimi vardır. İlerici olmak iddiasındaki sanatçıların ezici bir bölümü bile dolaylı ya da dolaysız bir biçimde sermayenin kontrol altında tuttuğu alanlarda, dolayısıyla onun denetimi altındadır. Devrimci ideallerle hareket eden ve böylece kapitalist piyasanın dışına çıkarak, kendini her açıdan işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş davasına bağlayan kültür sanat adamları yok denecek kadar azdır. Olanların düzene karşı tutumları ise reformizm sınırlarındaki bir ilericiliği pek az aşmakta, bu da onları buna uygun sol siyasal oluşumlara, yani reformist sol partilere yöneltmektedir.

Önemle vurgulamak istiyoruz; bu sonucun oluşmasında devrimci akımların zaafları belli bir rol oynuyor olsa bile bu esasa ilişkin bir neden değildir. Temelde sorun dünyada ve Türkiye son 20-25 yıldır yaşananlarla, yani devrimci sınıf mücadelesindeki genel gerilemeyle ilgilidir. Bu gerileme geçmiş mücadelelerin ortaya çıkardığı ya da kendi saflarına çektiği aydın ve sanatçı kuşağı hemen tümüyle gerisin geri düzenle bütünleşmeye itti. Konuya ilişkin değerlendirmelerinde bu gerçeğe işaret eden komünistler, sorunun genel plandaki çözümüne ilişkin olarak da şunları söylemişlerdi: “Fakat tüm dünyada ve elbette Türkiye’de, devrimci sosyal ve siyasal mücadele sürmektedir ve bu mücadele kendi yeni genç aydın ve sanatçı kuşağını da zamanla ortaya çıkaracaktır. Devrimci sınıf hareketi ekseninde y¨rütülen devrimci bir kültür-sanat mücadelesi de bu yeni kuşağın ortaya çıkışını kolaylaştıracak ve hızlandıracak bir perspektife, bu doğrultuda somut pratik bir yönelime de dayalı olmalıdır...”

İşçilere ve emekçilere yönelik kültür kurumları, aynı zamanda bu alandaki çoraklığı aşmaya yönelik olarak da gündeme getirilmişti. Devrimci sınıf partisinin değerlendirmelerinde sorun; bu kurumların sistematik etkinliği yoluyla bir yandan işçiler, emekçiler ve gençlik içinde bu alanda saklı olan potansiyeli açığa çıkarmak, öte yandan ise ilerici sanatçıları düzenli etkinliklerle emekçi kitlelerle buluşturmak, bu yolla onların işçi ve emekçilere yakınlaşmalarını sağlamak ve böylece devrimcileşmelerini kolaylaştırmak olarak ortaya konulmuştu. Henüz aradan fazla bir zaman geçmiş olmamakla birlikte, devrimci kültür kurumlarının halihazırda bu alanda pek de bir başarı sağlayamadığını görüyoruz (bugünkü çalışma tarzıyla gittikleri sürece de sağlayamayacaklarını söyleyebilirz). Bu son noktaya, yayın organı olarak Kızıl Bayrak’ın şu an için kültür ve sanat sorunlarında bu alandan da beslenememesi nedeniyle değinmiş olduk.

Sonuç olarak, komünist hareket siyasal gayretleri ve müdahaleleriyle bu alanda elle tutulur bir ilerleme yaratamadığı sürece, yayın organı olarak Kızıl Bayrak’ın da bu alanda belirgin biçimde zayıf kalmaya devam edeceği bugünden açık bir gerçektir. Politik bir gazetenin kendi sınırları içinde bu alanda yapabilecekleri gerçekten sınırlıdır. O ancak buna yönelik devrimci çabaları teşvik etmek, gelecek vaaden girişimlere ve ürünlere sayfalarını açmak ve olanaklı olduğunca burjuva kültür-sanat yaşamı alanındaki gelişmeleri politik değerlendirmelere, eleştiri ve teşhirlere konu etmek yoluna gidebilir. Bu kadarını bile halihazırda gereğince yapmadığımızın ise farkındayız ve yapmak için yeni dönemde daha etkin bir çaba içinde olacağımızı vurgulamak istiyoruz.

Aynı kapsamda öteki bazı sorunlar

Çalışma tarzının güçlendirilmesiyle üstesinden gelinebilecek zayıflıklar ve yetersizlikler kapsamında üzerinde çok kısa olarak duracağımız iki konu daha var: Kürt sorunu ve uluslararası gelişmeler.

İlkinden başlıyoruz. Kızıl Bayrak, Kürt halkının ‘80’li yıllardaki büyük ulusal uyanışının anlamını ve önemini zamanında değerlendirmeyi başarabilmiş ve bu çerçevede, Kürt özgürlük mücadelesine açık ve tok, kararlı ve yürekli bir destek vermiş bulunan bir geleneği temsil etmenin onurunu taşıyarak yayın yaşamına başlamıştır. Daha 2. sayısında “Kürt Halkına Tam Destek!” manşetiyle konuyu kapağına taşımış ve yıllar yılı Kürtler’in özgürlük mücadelesine verdiği desteği, devletin ve düzenin inkara ve imhaya dayanan çizgisine karşı sistemli bir mücadeleyle birleştirmiştir. Toplamı üzerinden bakıldığında, Kızıl Bayrak’ın geride bıraktığı on yıl içinde üzerinde en çok durduğu konulardan biri de Kürt sorunu, Kürt halkının haklı ve meşru istemleri uğruna mücadelesi olmuştur.

İmralı teslimiyeti sonrasında bu çizgide belli bir zayıflama doğduğunu yüreklilikle dile getirmek durumundayız. Bu zayıflama elbette ilke planında değil, fakat daha çok yayın faaliyetinin güncel içeriğinde yansımıştır. Bunda kuşkusuz İmralı teslimiyeti ile birlikte ulusal mücadelenin hızla gerilemesi, genel bir bekleyiş içinde çürüme sürecine girmesinin de önemli bir payı var, fakat sorun hiçbir biçimde buna indirgenemez.

Komünistler Kürt hareketindeki gelişmeleri her aşamada çok yönlü değerlendirmelere konu ettikleri içindir ki, İmralı teslimiyetinde somutlanan köklü yön değişimine de önden fazlasıyla hazırlıklıydılar. Bu sayededir ki, bu yeni teslimiyet ve tasfiye sürecine karşı daha ilk günden itibaren net bir tavır aldılar ve onu sistemli bir mücadelenin hedefi haline getirdiler. Bu mücadele Kürt sorununun devrimci çözümünde ve dolayısıyla, Kürt halkının bundan ayrı düşünülemeyecek olan gerçek özgürlüğü ve eşitliği uğruna mücadelede ısrarın bir ifadesiydi. Bu yönüyle Kızıl Bayrak bu doğrultuda yürüttüğü mücadeleden bugün onur duymakta ve bunu yayın çizgisinin temel başarılarından biri olarak değerlendirmektedir. Fakat bu mücadelenin Kürt sorununa, Kürt halkının meşru ulusal istemlerine ilişkin etkili bir gündelik teşhir ve ajitasyon çabası ile aynı güçle birleştirilememesi, sözkonusu mücadelenin siyasal anlamını ve sonuçlarını zayıflatan bir etkide bulundu.

Bu zaaf ilkesel bir yön taşımıyor dedik; zira bizzat İmralı teslimiyetine karşı mücadele, dolaysız olarak Kürt sorunundaki ilkesel kararlılığın bir ifadesidir. Fakat bu mücadeleyi bütün sonuçlarına vardırmak demek, ideolojik mücadeleyi soruna ilişkin etkili bir politik-pratik tutumla birleştirmek demektir. Kürt sorununun farklı odaklar tarafından çok yönlü olarak kirli ve karanlık hesaplara konu edildiği, İmralı teslimiyeti tarafından ise düzene ve sisteme uyarlanarak terbiye edildiği, böylece devrimci öz ve içeriğinin dumura uğratılmak istendiği bir dönemde bu özellikle gerekliydi.

Kızıl Bayrak bir dönem için bunda zayıf kalmıştır. Sayfalarını gerçek Kürt devrimcilerine içtenlikle açması ve onların ortaya koydukları üzerinden sorunu sürekli gündemde tutması, belki bu zayıflığı bir parça dengelemiştir. Fakat yine de sözkonusu zayıflık bir zaaf alanıdır, zira Kızıl Bayrak kendi bağımsız çizgisi, Kürt sorununa ilişkin olarak kendi bağımsız programı ve çözümü olan bir hareketi temsil etmektedir ve dolayısıyla önemli olan dolaysız olarak kendi çizgisi üzerinden yaptıkları ve yapacaklarıdır. Bunca söz, sözü edilen zayıflığın, bundan böyle daha kararlı ve sonuç alıcı bir müdahalenin konusu edileceğinin de bir ifadesi sayılmalıdır.

Öteki soruna geçiyoruz. Kızıl Bayrak marksist-leninist bir yayın organıdır ve dolayısıyla proletarya enternasyonalizmi onun temel ilkelerinden biridir. Bu ilke, onun dünya olaylarına gösterdiği ilgiye, herhangi politik yayın organının dünya olaylarına gösterebileceği olağan ilgiden öteye bir anlam, kapsam ve güç kazandırmaktadır. Kızıl Bayrak bu bilinçle hareket ederek başından itibaren dünya olaylarına özel bir ilgi göstermiş, bunu zaman zaman temel değerlendirmelere konu etmenin ötesinde, olanakları elverdiğince düzenli güncel haber ve yorumlara da konu etmiştir. Yine de bu konuda tüm yayın yaşamı boyunca aynı başarıyı gösterebildiği söylenemez. Uzun süreli olmamakla birlikte bu alanda zaman zaman zayıf kaldığı da olmuştur.

Bu türden zayıflıkların önümüzdeki yayın döneminde yinelenmemesinin temel gereklerinden biri de bu konuda yurtdışı katkılarına dayanmayı en aza indirmektir. Yurtdışı her açıdan olduğu gibi bu açıdan da belirgin biçimde bir zaaflar ve tutarsızlıklar alanıdır. Ciddi bir yayın faaliyetinin gerektirdiği disipline, tutarlılığa ve fedakarlığa uygun düşecek bir katkı pratiğini buradan örgütlemek, kendi deneyimlerimizin de açıkça gösterdiği gibi, hiç değilse bugünkü ortamda olanaklı değildir. Buradan sağlanabilecek sınırlı bazı katkıları elbette reddetmeyeceğiz, fakat bu konuda temel olarak ülkedeki devrimci kadrolara dayanacağız. Dünya sanılanın aksine Avrupa’ya göre Türkiye’den çok daha iyi ve daha doğru, daha geniş ve derinlemesine algılanabilmektedir. Yurtdışının bu konudaki tek avantajı yabancı dilolabilirdi, yazık ki hiç değilse halihazırda ve hiç değilse bizim payımıza, böyle bir avantaj da sözkonusu değildir. Kızıl Bayrak Türkiye’yi çevreleyen bölgeleri Türkiye’den ve dolaysız olarak etkin bir devrimci pratiğin içindeki yoldaşlarla izlemekte, yorumlamakta ve yansıtmaktadır. Ve bunda asgari bir başarı çizgisini de yakalamış bulunmaktadır. Hedef, bunu tüm dünya için genelleştirmek, bunun gerektirdiği yoğunlaşmaları özel yönlendirmelerle sağlamaktır. Dünya olaylarına ilişkin olarak rastlantılara kalmayan sürekli ve sistemli bir yayın faaliyetinin bugün için tek gerçek güvencesi bu olabilir ancak.

Kızıl Bayrak ve işçi hareketi

Son derece önemli gördüğümüz bir başka konuya geçiyoruz. Kızıl Bayrak komünist bir yayın organıdır. Bu konumu ve niteliği ile o, yalnızca devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek öncelikli görevine kendi cephesinden yoğunlaşmakla kalmamakta, giderek geleceğin devrimci işçi hareketinin elinde gerçek bir silah olabilmeyi de hedeflemektedir.

Kızıl Bayrak’ın işçi hareketiyle ilişkisi denilebilir ki komünist hareketin işçi hareketiyle ilişkisinin bir izdüşümü, bir bakıma da aynası olmuştur. 10 sene öncesiyle kıyaslandığında, bugün bu alanda katedilen mesafe gerçek bir sıçramayı ifade etmektedir. 10 sene önce ve onu izleyen bir dizi yıl boyunca komünistler tüm çabalarına rağmen hala da sınıf hareketine ancak dıştan seslenebilen, çeşitli güçlükleri yenerek ve imkansızlıkları aşarak ona ulaşmaya çalışan bir konumda idiler. Bugün devrimci sınıf partisi her cephesinden sınıf hareketinin içindedir ve bir dizi belirti üzerinden kolayca görülebileceği gibi, gücü ölçüsünde bu alanda artık fiilen bir taraftır.

Bu başarıya ulaşılmasında Kızıl Bayrak da kendi cephesinden temel önemde bir rol oynamıştır ve ulaşılan bu başarının sonuçları gelinen yerde gerisin geri Kızıl Bayrak’a yansımaktadır. O gitgide daha çok, dolaysız olarak sınıf çalışması yürüten kadrolara ve sınıf bilincine ulaşmış işçilere dayanmaktadır. Yalnızca sahiplenilmesinde değil, fakat bundan da önemli olarak, içeriğinin oluşmasında da.

Kızıl Bayrak’ta, sınıf çalışması içindeki kadrolardan ve partili işçilerden gelen yazı ve haberlerin oranı günden güne artmaktadır. Bu ise onun işçilerle kurduğu organik bağın dolaysız yansımalarından biri olmaktadır. Sınıf hareketiyle ilişkilerde katedilen mesafe, Kızıl Bayrak’ın sınıf hareketinin sorunlarını, bu cephedeki çeşitli gelişmeleri ele alışına da yansımakta, o artık bu konuda daha güçlü ve güvenli konuşabilmektedir.

Bütün bu gelişmeler Kızıl Bayrak’ın sorumluluklarını artırmakta, onun omuzlarına daha dikkatli ve titiz bir biçimde taşınması gereken yeni yükler yüklemektedir. İşçi hareketinin özgün sorunlarına daha güçlü ve sistematik biçimde yer vermek, değerlendirmeleriyle komünist sınıf çalışmasının önünü açmak, işçi hareketiyle daha sıkı bağlar kurmak ve sınıf bilinçli öncü işçilerle daha ileriden bütünleşmek, Kızıl Bayrak’ı bekleyen güncel görev ve sorumluluklardır. Bugün onun bu alanda hala da ciddi yetersizlikleri vardır, fakat komünist sınıf çalışmasının katettiği mesafe bunların aşılmasını geçmişe göre bir hayli de kolaylaştırmış bulunmaktadır. Önemli olan bu olanakları bir yayın organı olarak bilinçli ve yöntemli bir biçimde değerlendirebilmektir.

Kızıl Bayrak, bu alandaki yeni sorumluluklarını başarıyla omuzlayabildiği ve önünde biriken olanakları aynı başarıyla değerlendirebildiği ölçüde, geleceğin günlük devrimci işçi basınına geçişi de kendi cephesinden kolaylaştırmış olacaktır. Bu sonuncusu girdiğimiz yeni on yıl içinde komünistler için yayın alanındaki en öncelikli hedeflerden biridir.



Daha güçlü ve işlevsel bir
Kızıl Bayrak için görev başına!

Kızıl Bayrak’ın 10 yılını doldurmuş olması haklı bir coşku ve gurur nedenidir. Polis rejiminin hüküm sürdüğü ve tasfiyeci rüzgarların estiği bir dönemde, yayın çizgisinden ödün vermeksizin bunu başarmış olmak özellikle önemlidir. Bu başarıyı devrimci sınıf programına ve bu programa dayalı bilince borçluyuz. Devrimci programımız ve program bilincimizdir ki, bizi en zor ve sıkıntılı zamanlarda hep ayakta tuttu. Beraberinde Kızıl Bayrak’ı devrimci sınıf mücadelesinde gerçek bir silah haline getirdi. 10. yılda bu gerçeğin bilincinde olarak, 10 yılın birikim ve deneyimlerine yaslanarak, şimdi Kızıl Bayrak’ı daha güçlü ve işlevli bir yayın çizgisine kavuşturmak, devrimci sınıf mücadelesinde çok daha etkili bir silah olarak kullanmak sorumluluğu bizi bekliyor.

Bu çerçevede kısaca şunlar söylenebilir.

Kızıl Bayrak işçi sınıfının devrimci öncüsünün politik yayın organı olduğundan, içeriği ve kullanımı esasta, devrimci öncünün sınıfa müdahale kapasitesi ve sınıf içerisindeki örgütlülük düzeyi tarafından belirlenmektedir. Programa dayalı olarak güncel ve dönemsel siyasal gelişmelere ilişkin işçi sınıfı adına marksist-leninist bir yaklaşım ortaya koymak bugüne kadar belli bir süreklilik ve güçte yapılmıştır. Ancak aynı şeyi yerellerde özgülleştirmek ve zenginleşmek konusunda söyleyemeyiz.

Kızıl Bayrak’ın özellikle son iki yılda pratik politika planında, yani genel politik çizgiyi pratikleşmede belirgin bir üstünlüğü bulunmaktadır. Ancak bizim genel politik çizgiyi yerellerde özgülleştirmek dediğimiz, yerelin sorunlarını devrimci bir tarzda değerlendirerek sınıf cephesinden gerekli tutum ve sonuçlara varmak, yayını bu açıdan güçlendirmektir. Bu zayıflık genel bir tanımlamayla yerel önderlik sorunları kapsamındadır. Dolayısıyla bu alanda alınacak mesafe Kızıl Bayrak’ı da çok daha işlevli bir silah haline getirecek ve onu daha geniş bir okur kitlesine taşıyacaktır.

Kızıl Bayrak’ın bir profesyonel yayın kuruluna sahip olmaması, onun dayandığı devrimci sınıf kültürünün bir parçası ve gerçek bir üstünlüğüdür. Ancak bu, yayın faaliyetinin belli yönleriyle ilgili olarak özel sorumluluklar yüklenilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Bugüne kadar böylesi ekiplerin olmaması zaman zaman bir takım zayıflamalara neden olabilmiştir.

Teknik planda da bu böyledir. Gazetenin güçlü ve deneyimli bir ekibe dayalı olarak çıkarılması, onu biçim açısından da giderek güçlendirip yetkinleştirecektir. Diğer taraftan, böyle bir ekibin niteliği dar anlamda teknik sorunlarla sınırlanamaz; başarılı bir teknik işlev de ancak devrimci sınıf çizgisinde güçlü bir ideolojik-siyasal donanımla mümkün olabilir.

Aynı şey profesyonel bir muhabirler ağına sahip olmak için de söylenebilir. Elbette Kızıl Bayrak bilgi ve haber ayağını herşeyden önce devrimci sınıf mücadelesi içerisindeki kadro ve okurları temeline dayandıracaktır. Ancak bu yine de yetersiz kalmaktadır. Çalışma alanlarının dışında yaygın ve donanımlı bir muhabirler ağı özel bir ihtiyaçtır. Bunun başarılmasını iki önemli neden zorunlu hale getirmektedir. Birincisi, burjuvazinin bilgi ve haber alma üzerindeki egemen tekelinin parçalanmasıdır. İkincisi ise, birincinin gerçekleştirilmesi için de önemli bir silah olmak üzere Kızıl Bayrak’ın günlük bir periyod düzeyine ulaştırılmasıdır. Kızıl Bayrak’ın yetkinleştirilip güçlendirilmesi sorunlarını bu hedefe bağlı kılmak büyük bir önem taşımaktadır.

Daha güçlü bir Kızıl Bayrak için güçlü bir arşiv ve malzemeye sahip olmanın önemi de yeterince açıktır. Bunun için de bir an önce gerekli önlemler alınabilmelidir.

10. yıl vesilesiyle bazı ön düşünceler bunlar. Kolektif bir emeğin ürünü olan Kızıl Bayrak’ın daha güçlü ve işlevsel çıkabilmesi için bu tür bir düşünsel yoğunlaşmanın gereği açık. Bu bilinçle üzerimize düşeni yapmaya çalışacağımızı bir kez daha belirtelim.

Son olarak, Kızıl Bayrak’ı 10 yıldır inatla dalgalandıran devrimci sınıf çizgisini ve kolektif emeği buradan bir kez daha selamlıyoruz.

U. Taner