26 Haziran'04
Sayı: 2004/25 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt halkı özgürlüğü için emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltmelidir!
  Emperyalizme kölelikten kurtulmak için siyasal sınıf hareketini yükseltelim!
  Fabrikalarda mücadeleyi yükseltelim!
  Emekliye vergi!
  “Demokrasi” makyajı tutmuyor!
  Adalet Bakanı DEP’lilere devlet sopasını gösterdi
  “Misafir”le değil emperyalist haydut takımıyla yüzyüzeyiz!
  Irak’ta işgalci fabrikada ücretli köle olmayacağız!
  GOP NATO karşıtı çalışmalardan...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak’ta NATO Karşıtı eylem ve etkinlikler
  NATO Zirvesi ve düşündürdükleri...
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!-2
Daha güçlü, başarılı ve işlevsel bir yayın faaliyetine doğru
  Almanya’dan genç komünistler:
  Dinci gericiliği meşrulaştırmak EMEP’li liberallere kaldı
  Birleşik Metal-İş Sendikası Temsilciler Kurulu Toplantısı yapıldı...
  Ortadoğu halklarını hedef alan saldırgan ittifak güçlendiriliyor
  Irak’ta “yönetim devri” kirli savaş şeflerinin gözetiminde
  Emperyalist barbarlığın yeni simgesi “Gizli İşkence Merkezleri”
  “Sonumuzu kendimiz hazırlıyoruz!”
  Kapitalizm ve çocuk sömürüsü
  Bültenlerden
  Tüm emperyalistler Ortadoğu’dan çekilsin!
  Sincan F Tipi’nde iki Ölüm Orucu direnişçisi yaşamını yitirdi...
  Sermaye Zirve için hükümetin arkasında
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Emekliye vergi!

Sosyal hak ve güvencelere yönelik hak gaspları yıllardır sermayenin ve hükümetlerinin gündeminde. 1986 yılında dönemin hükümeti emekliliği hak kazanmayı zorlaştırıcı bir yasayı hayata geçirmişti. Sonrasında işbaşına gelen hükümetler “reform” adı altında rapor ve yasa taslakları hazırlayarak saldırıya geçtiler. Bunlardan en akılda kalanı Marmara depremini fırsat bilerek “Mezarda Emeklilik Yasası”nı geçiren koalisyon hükümetinin saldırısıydı. 2000 yılı içinde yeniden yapılandırma adı altında sigorta ve sağlık hizmetleri ayrıldı. 2001 Mart ayında ise bireysel emeklilik yasası meclisten geçirildi.

Emeklilik sistemini masaya yatıran Dünya Bankası’nın açıklamış olduğu rapor ise sosyal güvenlikle ilgili son saldırı oldu. Özel şirketlerin emeklilik sigortası yapmasının önündeki yasal engeller çıkartılan yasayla kaldırılmıştı. Dünya Bankası’nın raporu ile SSK tasfiye edilerek özel sektöre pazar açılmaktadır.

Dünya Bankası’nın raporunda Türkiye’de fazla sayıda genç emekli olduğu belirtiliyor. SSK emeklilerinin %62’sinin 58-60 yaşın altında bulunduğu vurgulanıyor. Uzun vadede prim ödeme süresinin emeklilik süresine göre fazla kısa olduğu ifade edilerek, 19.4 yıl prim ödeme süresi karşılığında SSK emeklisi kadınlarda 34 yıl, erkeklerde 28 yıl emekli maaşı ödenmesi öngörülüyor.

Türkiye’de beklenen emeklilik süresinin 2010 yılında kadınlarda 25 ile 30 yıl arasında, erkeklerde ise 20 yıl dolayında olacağı söyleniyor. Bu süre kadınlar için 2020 yılında 25 yılın altına inecek, 2050 yılından sonra 20 yılın biraz üstünde seyredecek deniliyor.

Aylık bağlama oranlarının çok yüksek olduğu, raporda belirtilen bir başka başlık.

Prime esas kazançlar ile emekli aylığının bağlanmasında esas alınan endekslerin farklı oluşundan memur maaşlarının bir bölümünün prime tabi olmamasına kadar birçok konu raporun gündemini oluşturuyor. Ayrıca DB raporu, emekli maaşlarının vergilendirilmemesini bir sorun olarak tespit ediyor.

Açlık ve sefalet içinde yaşamaya çalışan emeklilerin üç kuruşluk maaşına ve bedellerini milyonlarca işçinin ödemiş olduğu kazanılmış haklara göz diken Dünya Bankası şu çözümleri öneriyor: Uzun vadede emeklilik yaşı yükseltilmeli; aylık bağlama oranları uluslararası seviyeye indirilmeli; prime esas kazanç uygulamasına geçilmeli; maaşlardaki artış primlere aynı oranda yansımalı; ücret tespiti enflasyona ya da enflasyon artı GSMH büyüme hızının yarısına göre yapılmalı; emekli aylıkları ya da prime esas aylık vergilendirilmeli; vergilendirme özellikle genç emekliler ve yüksek emekli aylıkları için yapılmalı.

Asıl hedeflerinin SSK’nın daha iyi hizmet vermesi olmadığını işçi ve emekçiler bilmektedir. Hükümete gelenlerin ilk yaptığı, patronların SSK prim borçlarını affetmek veya yeni borçlanma programları hazırlamak olmuştur. SSK’nın en çok alacaklı olduğu kurumların başında belediyeler ve devletin kendisi gelmektedir. İşverenler ise liste başlarından hiç düşmemiştir. 20 milyonun üstünde bir istihdamın olduğu ülkede sosyal güvenceden yararlananların sayısı 10 milyonu bulmuyor. Bu da %50’den fazla bir kayıt dışı ekonominin varlığı demektir. Kayıt içinde ise prim bildirimleri gerçek ücretleri yansıtmamaktadır. Dünya Bankası tüm sorunu her zaman olduğu gibi çalışanların üzerine yıkmıştır.

Yeni iş yasalarıyla çalışma yaşamı Ortaçağ koşullarına döndürülen işçilerin aldıkları ücretle geçinmeleri imkansızdır. Bir başka işte çalışmadan hayatta dahi kalmayı başaramayan emeklilerin ücretlerine ise bir de vergi yükü getirmek, onları açlık ve sefalet içinde yaşamaya mahkum etmek demektir. Saldırının en kapsamlısı prim esasına göre ücretlendirmedir. Bu saldırı tek başına köleliğin boyutunu genişletmektedir. Çalıştığınız sürece hesabınıza yatmış olan prim oranında ücret hedeflenmektedir. İşverenin yatırmadığı primlerin faturasını çalışanlar ödemek zorunda kalacaktır.

Emperyalist tekellere ve işbirlikçilerine talan edilecek yenialanlar sunulmaktadır. İşçi, emekçi ve emeklilere ise Ortaçağ köleliği dayatılmaktadır. Sosyal güvenlik hakkı, parası olanın satın alabileceği bir metaya dönüştürülmüştür. Sisteme katılanlar ise “müşteri” olacaktır.

Müşteri olmamak ve Ortaçağ köleliğini kabul etmemek için örgütlenmeli ve mücadeleyi yükseltmeliyiz.



Patronlar SSK primlerini
işçilere ödetmek istiyorlar!

Sermaye sınıfı bir yandan ekonomi üzerinden pembe tablolar çizerken, diğer yandan işçi sınıfının temel haklarını gaspediyor. Sermaye medyasında her geçen gün ekonominin düzeldiğine dair güzellemeler yayınlanıyor, fakat iş işçi sınıfının haklarına gelince düzelmiş olan ekonomi birden bire hassaslaşıyor! Ekonominin selameti için işçi ve emekçilerden fedakarlık isteniyor. Aynı gemide olduğumuz masalı anlatılıyor. Bu arada işçi sınıfının büyük bedel ödeyerek kazandığı tarihsel haklar bir bir gaspediliyor.

Saldırı yasaları sendika bürokratları sayesinde kolayca geçti. Bu hainler sınıfı dizginleyerek kölelik yasalarının geçmesini sağladılar. Böylelikle uşağı oldukları sermaye sınıfına karşı sorumluluklarını yerine getirmiş oldular.

Geçtiğimiz yıl kölelik yasası denilen yeni iş yasası yasalaştı ve uygulamaya konuldu. İşçiler bu yasanın nasıl bir yasa olduğunu pratikte gördüler. Saldırılara karşı zaman zaman direnç noktaları oluşturulsa da, sınıf hareketinin parçalı ve dağınık tablosu sayesinde sermaye sınıfı saldırılarına hız kazandırdı.

Sermaye sınıfı son olarak gözünü işçilerin SSK primlerine dikti. TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nun yeni düzenlemesine göre, patronlardan tahsil edilemeyen SSK primleri bundan sonra işçilerden tahsil edilecek. Sosyal Sigortalar Kanunu’nda değişiklik yapan yasa tasarısı, SSK’lılar adına yatırılması gereken primlerin, zaman aşımına uğraması, işverenin ölümü, iflası, işyerinin kapanması ve tasfiyesi nedeniyle tahsil edilememesi durumunda, işçiden tahsil edilmesini düzenliyor.

Kısacası patronlar, sigorta primlerini ödememek için bundan sonra herhangi bir neden aramayacaklar. Ücretlere zam yapılacağı zaman krizi bahane eden ya da işyerine sendika girdiği zaman işyerinin iflas ettiği bahanesiyle sendikayı sokmamaya çalışan partronlar, şimdi aynı bahanelerle işçilerin en temel hakkı olan emeklilik hakkını da gaspedecekler. Patronların SSK primlerinin kendilerine ‘çok büyük yük getirdiğini’ sürekli tekrarladıklarını biliyoruz. Bu durumda işçiler ancak sigorta primlerini kendileri ödedikleri takdirde emekli olabilecekler.

Kayıtdışı çalışmayı önleyeceğini söyleyen sermaye hükümeti bu düzenlemeyle kayıtdışı istihdamı da teşvik etmiş oluyor. SSK primlerini ödemeyenleri affediyor. Yani hükümet bir kez daha sermaye sınıfının hükümetin olduğunu göstermiş bulunuyor. SSK primlerini ödemeyen patronlar ödüllendirilirken, işçiler hiç sorumlu olmadıkları primler nedeniyle cezalandırılıyor.

İşçi sınıfından anlamlı bir tepki yükseltilmediği koşullarda bu saldırı da gerçekleşecek. Bu yeni düzenlemeyle birlikte işçi sınıfının yaşamı zindana dönecek. İşçiler çalışamayacak duruma geldikleri zaman hiçbir güvenceye sahip olmadıkları için ölüme terkedilecekler. Zira, daha önce işçiler, işten atıldıklarında başka bir iş bulup geç de olsa sigorta primlerini tamamlayarak emekli olabiliyorlardı. Şimdi bu olanak da işçilerin elinden alınıyor. İşçilere patronun ödemek zorunda olduğu SSK primlerini ödemek zorunluluğu dayatılıyor.

Sermayenin bu oyununu bozmak için, bu düzenlemenin yasalaşmasını beklemeden bu konuyu asgari ücret kampanyamızın bir parçası haline getirmeli ve işçilerin gündemine sokmalıyız.