5 Şubat 2005
Sayı: 2005/05(05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar
tutmayacak.
  Amerikancı Tayyip sözlerinin arkasında bir
gün bile duramadı
  Emperyalist haydutların seçim oyunu
bitti
  Halkların cellatlarına bu topraklarda yer
yok!
  CHP operasyonunda son perde
  SEKA işçisinin kazanma kararlılığı!.
  SEKA işçilerinden
Unakıtan'a yanıt
  Direnişteki bir UNO işçisiyle konuştuk
  TEKSİF’in başındaki ağalar satışa imza attı!
  GOP BDSP kampanya
faaliyetinden
  Esenyurt ve Kıraç BDSP faaliyetlerinden
  Ankara BDSP kampanya faaliyeti
  İ. Ü.’nde soruşturma
skandalı
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/1 (Orta sayfa)
  Eğitim-Sen’in dünü ve bugünü
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  ÖDP 4. Kongresi üzerine
  Filistin halkı direnme kararlılığını koruyor!
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  “Başka bir dünya mümkün”, ama nasıl?
  Sempozyumda sorunlarımızı tartışmaya
hazırlanıyoruz
  PSAKD Maltepe Şubesi röportaj
  Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan
fırtına
 AB, kadın sorunu ve Türkiye
 Bültenlerden
 Mumcu cinayeti ve devletin “tuğladan duvar”ı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar tutmayacak...

Direnen halklar kazanacak!

ABD işgali altında, dört dörtlük bir maskaralık ve oyundan öteye geçmeyen Irak seçimleri geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirildi, ama gürültüsü bitmedi. Seçimleri ‘demokrasinin zaferi' olarak lanse eden burjuva propagandası yoğun biçimde sürüyor. Bu propaganda, Amerikan saldırganlığını meşrulaştırmayı ve emekçi halkların gelişen anti-emperyalist bilincini köreltmeyi hedefliyor. Bunda başarı kazandıkları ölçüde, ABD savaş makinasının önündeki engelleri temizleyebileceklerini umuyorlar.
Burjuva propagandası, Irak halkının direnişçilerin çağrılarına yanıt vermeyip yoğun biçimde sandık başına giderek tercihlerini ‘demokrasiden yana' yaptığını iddia etmektedir. Bu iddiayı gerekçelendirmek için kullanılan malzeme, açıklanan yüzde 60 civarındaki katılım oranı ile bazı seçim merkezlerinin önündeki kuyruklardır. Bu malzemenin yanıltıcılığı, gülünç düzeydeki seçim manzaralarından bellidir. Ayrıca burjuva medya organlarının haberlerinden sızan bilgilere bakılırsa, iddia edilenin tersine Irak'ın sadece Sünni bölgelerinde değil, Kürt bölgeleri dışında, Şii bölgelerinde de katılım son derece sınırlı kalmıştır. Zaten oy kullanma vasıflarına sahip Iraklılar'ın ancak yarısı seçmen olarak kaydedilmiştir. Tüm bunlar dikkate alındığında, yürütülen manipülasyonun boyutları kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
ABD emperyalizmi, seçimler yoluyla içerisine gömüldüğü bataktan bir çıkış yolu açmak ve silah zoruyla egemen olduğu Irak'ın sömürgeleştirilmesini tamamlamak niyetindeydi. Seçim oyunuyla Amerikan uşağı işbirlikçi bir yönetime siyasal meşruluk sağlamak, sözde Irak halkının arkasında olduğu bu işbirlikçiler aracılığıyla ABD çıkarlarını, herhangi bir askeri ve ekonomik risk olmaksızın güvence altına almak istiyordu. Böylelikle bundan sonra yeni hedefleri vurmak için gerekli siyasal meşruluk da sağlanmış olacaktı. Ancak seçim sonuçları, ABD'nin beklentilerini karşılamak bir yana, tersine Irak'taki etnik ve dini bölünmeyi derinleştirebilecek, işbirlikçiler aracılığıyla sandık başına götürülen Irak halkının beklentilerinin karşılanmaması ile birlikte direnişin saflarını daha da genişletebilecektir.
Diğer taraftan, seçim sonuçlarının Irak direnişini karalamak ve bu yolla meşruluğuna gölge düşürmek amacıyla karşı bir saldırıya konu edilmesi, Amerikancı cepheyi de tüm açıklığıyla ortaya çıkarmıştır. Büyüyen Irak direnişi karşısında işgali sorgulamak ve direnişin haklılığını teslim etmek zorunda kalan, özellikle medyada yuvalanan Amerikancılar'ın maskeleri düşmüştür. Bu da Amerikancılar ile direniş cephesi arasında safların netleşmesi bakımından oldukça yararlı olmuştur.

Kerkük ‘hassasiyeti' ya da yeni bir düşkünlük örneği

Dünya ölçeğinde egemen güçler cephesinden Irak seçimlerine yönelik bu ortak tutum dışında neredeyse tek ayrıksı ses sermaye hükümetinden çıkmıştır. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül tarafından peşpeşe yapılan açıklamalar, neredeyse ABD'nin ‘demokrasi zaferi'ne gölge düşürebilecek bir noktaya varabilmiştir. Bu tutumun nedeni elbette işgalcinin seçim oyununu bozmak değildir. Sermaye iktidarı, başından sonuna dek ABD'nin yanında saf tutmuş, ordu güçlerini onun hesabına Irak'a göndermek için büyük bir şevkle hareket etmiştir. İşgal güçlerine yardım ve yataklık yaparak, ülke topraklarını lojistik üs olarak kullandırarak, suç ortaklığının parlak örneklerini vermiştir. Bu suç ortaklığı seçimler vesilesiyle bir kez daha tekrarlanmıştır.
Sermaye hükümetinin Irak konusunda celallenmesi, seçimler sonucunda Kerkük'ün bir Kürt şehri olduğunun tescili ile bağımsız bir Kürt devletinin birçok bakımdan güçlü bir dayanak kazanacak olmasındandı. Bundan dolayıdır ki, Irak seçimlerini başından sonuna kadar net ifadelerle destekleyen sermaye hükümeti, Kerkük'teki seçimlerin anti-demokratik olduğunu, bu nedenle seçimlerin meşru olamayacağını iddia edebildi. Bunun gerisinde bilinen Kürt korkusu yatmaktadır. Ancak bu tutumunun herhangi bir inandırıcılığı ve pratik değeri yoktur. Zira bugüne kadar benzer celallenmelerin sonu hep tükürüleni yalamak olmuştur. Dahası sadakatini daha ağır ABD isteklerini yerine getirerek kanıtlamak zorunda kalmıştır.
Nitekim sermaye iktidarının temsilcileri bu gerçeğin bilincindedirler, efendiler tarafından kendilerine çizilen sınırlara uygun davranmaya özel bir hassasiyet göstermektedirler. Örneğin ordu adına açıklama yapan İlker Başbuğ, PKK ve Kerkük konusunda bilinen ‘hassasiyetleri' tekrarlarken, ‘Türkiye-ABD ilişkileri tek bir konuya indirgenemeyecek kadar geniş ve kapsamlıdır' biçiminde özel bir vurgu yapmayı ihmal etmemektedir. Burjuva medyanın Amerikancı kesimleri tarafından ‘şifreli' kaydı düşülen Erdoğan'ın meclis grup toplantısında söyledikleri de bu bakımdan anlamlıdır. Erdoğan, Kerkük konusunda histerik bir konuşma yaparken ‘mahalle kabadayılığı yapacak değiliz' demeyi de unutmamaktadır.

Kerkük ‘hassasiyeti' Amerikan uşaklığının kılıfı

Bu düşkünlük sadece sözlerle değil, bizzat somut gelişmelerle de tescillenmektedir. Sermaye iktidarının histerik çıkışlarının gerisinde, esas olarak, Amerikan uşaklığında içerisine girilen yeni maceraları saklama niyeti yatmaktadır. Zira bu aynı günlerde ABD'nin savaş stratejilerinin hazırlayıcısı ‘şahinler' Türkiye'yi ayak yolu haline getirmişlerdir. Kısa süre önce Türkiye'ye gelen ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Armigate ve Merkez Kuvvetler Komutanı Abizaid'ten sonra, tam da Kerkük konusu alevlendirilmişken bu kez de Savunma Bakan Müsteşarı Douglas Feith Türkiye'nin yolunu tutmuştur. Yahudi lobisi ve silah tekelleriyle ilişkileriyle ünlü bu zatın ziyaretinin nedeni, hiç de sermaye iktidarının Kerkük hassasiyetini yatıştırmak değildir. Aksine Kerkük meselesinin ‘Irak'ın kendi işi' olduğunu, kesin ve muhataplarını küçük düşüren bir tarzda ifade etmekle yetinmiştir.
Feith'in ziyaretinin ana gündemi, ABD'nin yeni isteklerini sunmaktan ibarettir. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerden sızan bilgilere bakılırsa, bu istekler başlıca üç ana başlık altında toplanmaktadır. Birincisi, İncirlik Üssü'nün, ABD askeri gücünün küresel ölçekte Amerikan stratejisine uygun olarak yeniden yapılandırılması planı gereğince ana üs haline getirilmesi ve Irak'a asker sevkiyatı amacıyla da kullanılmasıdır (böylece1 Mart tezkeresinin içeriği hemen hemen karşılanmış olmaktadır). İkincisi, Türkiye'nin yeni oluşturulacak Irak ordusunun eğitimini üstlenmesidir. Üçüncüsü ise İran'a yapılacak Amerikan müdahalesinde Türkiye'nin ‘liderlik rolünü üstlenmesi'dir.
Öte yandan, sermaye iktidarının Kerkük celallenmesi bayağı bir maskaralık olmakla birlikte, ilişkilerin seyri ve geçmiş deneyimler dikkate alındığında, alınan tutumun boşuna olmadığı da görülmektedir. Çünkü sermaye iktidarı, 1 Mart tezkeresi öncesinde olduğu gibi, ilk olarak, üstlenilecek yeni roller karşılığında kendince bir pazarlık payı oluşturmak istemektedir. İkinci olarak, ABD'nin istekleri ile halkın ezici çoğunluğunun Amerikan karşıtı duyguları karşısında sıkıştığı için böyle bir manevraya başvurmak ihtiyacı duymaktadır. Durumdan vazife çıkaran medyadaki Amerikancılar'ın hükümetin düşkünlüğüne değinirken, şoven histerileri alabildiğine uyarıp 1 Mart tezkeresine gönderme yapmaları boşuna değildir. Böylelikle ‘işte bakın kaygılarınız yersiz, Amerikan işgaliyle Irak demokratikleşiyor, eğer bu demokratikleşme harekatına katılsaydık Kürtler'in defterini de dürerdik' demeye getirmektedirler.

Tuzağa düşmemek için işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

ABD emperyalizminin ve uşaklarının hedefinde emekçi halkların köleleştirilmesi bulunmaktadır. Bu hedefe ulaşmak için türlü türlü oyunlar oynamakta, türlü türlü dümenler çevirmektedirler. Emekçi halkların direnme gücünü kırmak için kullandıkları silahlardan biri de onları bölerek aralarına düşmanlık tohumları ekmektir. Bugün Irak'ta yapmaya çalıştıkları budur. Yine Türkiye emekçi halkını Kürt halkının haklı istemleri karşısında düşman hale getirerek yapmaya çalıştıkları da özünde aynıdır. Uşak takımı bunda başarı kazandığı ölçüde, efendisinin savaş arabasına koşularak halkların köleleştirilmesinde söz sahibi olmayı ummaktadır.
Bu tablo karşısında işçi sınıfı ve emekçilerin parolası ‘Emperyalist barbarlığa, kapitalist sömürüye karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!' olmak durumundadır. Bu parola ile hareket edildiğinde, sadece emperyalistler ve işbirlikçilerinin oyunları bozulmakla kalmayacak, beraberinde emekçi halklar arasında güçlü dayanışma köprüleri kurularak gerçek kurtuluş ve özgürlüğün yolu da açılabilecektir.