5 Şubat 2005
Sayı: 2005/05(05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar
tutmayacak.
  Amerikancı Tayyip sözlerinin arkasında bir
gün bile duramadı
  Emperyalist haydutların seçim oyunu
bitti
  Halkların cellatlarına bu topraklarda yer
yok!
  CHP operasyonunda son perde
  SEKA işçisinin kazanma kararlılığı!.
  SEKA işçilerinden
Unakıtan'a yanıt
  Direnişteki bir UNO işçisiyle konuştuk
  TEKSİF’in başındaki ağalar satışa imza attı!
  GOP BDSP kampanya
faaliyetinden
  Esenyurt ve Kıraç BDSP faaliyetlerinden
  Ankara BDSP kampanya faaliyeti
  İ. Ü.’nde soruşturma
skandalı
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/1 (Orta sayfa)
  Eğitim-Sen’in dünü ve bugünü
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  ÖDP 4. Kongresi üzerine
  Filistin halkı direnme kararlılığını koruyor!
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  “Başka bir dünya mümkün”, ama nasıl?
  Sempozyumda sorunlarımızı tartışmaya
hazırlanıyoruz
  PSAKD Maltepe Şubesi röportaj
  Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan
fırtına
 AB, kadın sorunu ve Türkiye
 Bültenlerden
 Mumcu cinayeti ve devletin “tuğladan duvar”ı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Eğitim-Sen'in dünü ve bugünü...

Saldırılar dişe diş bir mücadeleyle püskürtülebilir!

Bilindiği üzere Genelkurmay Başkanlığı'nın isteğiyle Eğitim-Sen hakkında kapatma davası açılmış, ilk duruşmada dava açılmaması yönünde karar alınmıştı. Ancak verilen karar Yargıtay tarafından bozularak Eğitim-Sen'in yargılanmasının yolu tekrar açılmıştı. Eğitim-Sen'in kapatılma davası 21 Şubat'ta görülmeye devam edilecek.
Eğitim emekçileri örgütlenmeye başladıkları ilk günden itibaren baskılara maruz kalmışlardır. Bir anlamıyla Eğitim-Sen tarihi baskılara karşı verilen mücadelenin de tarihidir. Bugüne kadar binlerce eğitim emekçisi sürgün edilmiş, haklarında dava açılmış, yüzlercesi meslekten men edilmiştir. Kürdistan'da (OHAL bölgesinde) sürgün edilmeyen Eğitim-Sen şube yöneticisi yok gibidir. Kürt halkının gelişen mücadelesine paralel olarak baskılar artmış ve binlerce eğitim emekçisi de bu baskılardan payına düşeni alarak OHAL Valiliği tarafından sürgüne gönderilmişti.
Bugüne kadar hakkında soruşturma açılan eğitim emekçisi sayısı 100 bindir. Üye sayısı 200 bin olan bir sendika için bu rakam oldukça düşündürücüdür.
Eğitim-Sen'in yaptığı her eylem sonrasında, eğitim emekçileri hakkında  2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na ve Türk Ceza Yasası'nın 236 sayılı yasasına muhalefetten dava açılmaktadır. Her iki yasanın da keyfi uygulamalara son derece açık ve anti-demokratik olduğunu belirtmeye gerek dahi yoktur.
Memurun iş bırakmasını düzenleyen 236 sayılı TCK'ya dayanarak tüm illerde açılan binlerce dava bulunmaktadır. Sadece İzmir'de bu yasaya dayanarak açılan 8.500, Diyarbakır'da 1.100 dava bulunmaktadır. Yasada (Anayasa'nın 90. maddesine dayanarak Resmi Gazete'de yayınlanan ILO 87. ve 151. maddeleri) kamu emekçileri sendikaları üyelerinin sendikal faaliyet nedeniyle zarar görmeyecekleri ve her türlü korumadan yararlanacakları ifade edildiği halde durum budur.

AB sürecinde de değişen bir şey olmamıştır!

AB süreciyle birlikte sendikal örgütlenme üzerindeki baskıların azalacağı, daha ‘demokratik' bir ülkede yaşayacağımıza dair beklentiler vardı. Ancak sendikal mücadelenin karşılaştığı sorunlar bunun boş bir hayalden ibaret olduğunu göstermektedir. AB sürecinin hızlandığı bir dönemde Eğitim-Sen hakkında kapatma davası açılmıştır ve hala sürmektedir. Anadilde eğitim talebine ve Eğitim-Sen'e sahip çıkmak için gerçekleştirilen 13 temmuz ‘04 mitinginden dolayı Eğitim-Sen yöneticileri hakkında toplantı ve gösteri yasasına muhalefetten  dava açılmıştır. Yöneticilerin 1 yıl 6 aydan 3 yıla kadar hapsi istenmektedir.
Bu süreçte bir yandan kadrolaşmalar yaşanırken diğer yandan sürgün politikası devam etmiştir. AKP hükümeti göreve gelir gelmez 1041 eğitim yöneticisini görevden almış, yerlerine kendi kadrolarını atamıştır. 165 öğretmen sürgün edilmiştir. Kadrolaşma ve sürgün politikası eğitim emekçilerinin mücadelesini engellemek için kullanılmaya devam etmektedir.

Saldırıları püskürtmek için mücadeleye!


Eğitim emekçileri bugüne kadar birçok bedel ödemiştir. Ancak bugün aynı kararlı duruşu Eğitim-Sen yönetiminde görmek mümkün mü' İlk kurulduğunda ‘94 yılında sadece 70 bin üyesi varken fiili-meşru mücadele yöntemi izleyen ve sermaye iktidarı tarafından bir güç ve tehdit unsuru olarak görülen Eğitim-Sen bugün 200 bin üyesiyle hiçbir etkiye sahip değildir. Çünkü Eğitim-Sen'in devrimci bir mücadele programı bulunmamaktadır.  
‘96 Mart'ında Ankara Valiliği tarafından Eğitim-Sen'in kapatılması talebiyle açılan davanın iptali için günlerce Güven Park'ta çadır kuran, binlerce eğitim emekçisini Ankara Kızılay Meydanı'nda toplayarak kapatma davasını düşüren Eğitim-Sen bugün beklemektedir. Yargıya, İLO'ya, AB'ye bel bağlamaktadır. Eğitim-Sen kapatılma sürecinde en kitlesel katılım sağladığı 13 Temmuz eylemine ancak 10 bin eğitim emekçisini taşıyabilmiştir. Eğitim-Sen'in gücü bunun çok daha üstündedir.
Sendikalarımızı bedel ödeyerek kurduk ve bundan sonra da ancak bedel ödeyerek yaşatabiliriz.

----------------------------------------------------------------

Kazanımlarımıza ve geleceğimize sahip çıkmalıyız!

Kamu emekçisi arkadaş!

Bugün işçi ve emekçilere tarihi saldırıların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. KİT'lerin özelleştirilmesiyle başlayan bu saldırılar bugün kamu alanının toptan tasfiyesine yönelmiştir. Karayollarının ve Köy Hizmetleri'nin kapatılması, SSK'ların sermayenin talanına açılması, tüm işçi-emekçileri ilgilendiren saldırılardır. ‘Kamu reformu' yasaları ile tüm emekçi sınıfların eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kazanımları piyasaya açılmaktadır. Bu saldırıların biz işçi emekçiler için anlamı paralı eğitim, paralı sağlık, emeklilik ve sosyal güvenlik haklarının gaspı, iş güvencesiz, sendikasız, kuralsız, kölece çalışma vb.'dir.
Sendikaların temel işlevi aynı işkolunda çalışan işçi ve emekçileri emek sömürüsüne karşı örgütlü mücadele içerisine çekmektir. Süreç içerisinde üyelerinin değişim ve dönüşümünü yaratması gereken sendikalar bu işlevini yerine getiremediği oranda hak alıcı mücadeleden uzaklaşır ve bürokratik bir yapıya bürünür.
Uzun süredir KESK'te yaşanan süreç tam da yukarıda anlatılanların kendisidir. Bu politikanın sonuçlarını yaşayarak görmekteyiz: İddiasızlık, kendine güvensizlik, suskunluk, atalet vb.'dir. İşçi sendikaları, devlet güdümlü kontra memur sendikaları bir yana KESK de bu saldırılar karşısında tutarlı bir mücadele çizgisi ve programından yoksun durumdadır.
Birçok saldırı yasası geçti ve geçmeye devam ediyor. Alanlarda ‘mücadeleye' vurgu yapan, ‘üretimden gelen gücümüzü kullanacağız' diyen bürokratların pratikte mücadele adına tabanı oyalama dışında hiçbir politikaları yoktur. KESK ile diğer memur sendikaları arasındaki fark giderek silikleşmektedir.
 Kamu emekçisi arkadaş!
KESK'te yaşanan böylesi bir dibe vuruşta sendikalar genel kurullara gidiyorlar. Haliyle yapılan çalışmalar saldırı yasalarını püskürtmeye, yönetimlerle hesaplaşmaya yönelik olması gerekirken, tam tersi bir durum sözkonusudur. Öyle ki, Kayseri Eğitim-Sen Şube yönetimi bürokratikleşmenin en berbat örneğini sergilemiştir. 15 Aralık maaş bordrolarından sendika kesintisi yapılmayan üyelerin genel kurullarda seçme ve seçilme hakları ellerinden alınmaktadır. Politikasızlıktan güç kaybetmeye devam edildiği bir süreçte yönetimler kendi elleriyle üyelerini sendikasızlaştırmaktadır.

ÇAĞRIMIZDIR:
Bugün genel kurullar tarihsel saldırıların yaşandığı bir dönemde yapılmaktadır. Yönetime aday olan tüm gruplar ‘birlik, beraberlik' çağrısı yapmaktadırlar. Saldırı yasaları herhangi bir grubu değil emekçilerin tümünü ilgilendirmektedir. Bu yasaların püskürtülmesi de toplu bir direnişi gerektirmektedir. Genel kurullar yalnızca yönetime gelmek üzerinden değil, sermayenin tüm saldırılarını püskürtmek üzerinden ele alınmalıdır. Bu amaçla sendikalarımızda genel kurulları saldırıların püskürtülmesi için olanağa çevirebilmeliyiz. Saldırı yasalarına ve bürokratik yönetimlere karşı tabanda birlikteliği sağlayacak bir tartışma süreci başlatılmalıdır. Sendikal mücadele, mücadele yöntemleri üzerinden kamu emekçileri olarak ortak program oluşturmamız, genel kurulları sendikal, ekonomik-demokratik sorunların tartışıldığı ve çözüm üretildiği alanlara dönüştürmemiz gerekmektedir. Sendikalarımıza sahip çıkmak, mücadele önündeki engelleri tartışmak ve genel kurulları bu yönde değerlendirebilmek için görev başına!
KESK, izlediği protestocu, pazarlıkçı çizgiyi derhal terketmeli, yüzünü işyerlerine çevirmelidir.
Bürokratik uzlaşmacı yönetimler ya görev başına ya kapı dışına!
İlerici kamu emekçileri saldırıları püskürtme amaçlı genel grev hedefli çalışmayı genel kurul çalışmalarıyla birleştirmelidir.
Gün sosyal kazanımlarımıza ve geleceğimize sahip çıkma günüdür.

Sosyalist Kamu Emekçileri/Kayseri