5 Şubat 2005
Sayı: 2005/05(05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar
tutmayacak.
  Amerikancı Tayyip sözlerinin arkasında bir
gün bile duramadı
  Emperyalist haydutların seçim oyunu
bitti
  Halkların cellatlarına bu topraklarda yer
yok!
  CHP operasyonunda son perde
  SEKA işçisinin kazanma kararlılığı!.
  SEKA işçilerinden
Unakıtan'a yanıt
  Direnişteki bir UNO işçisiyle konuştuk
  TEKSİF’in başındaki ağalar satışa imza attı!
  GOP BDSP kampanya
faaliyetinden
  Esenyurt ve Kıraç BDSP faaliyetlerinden
  Ankara BDSP kampanya faaliyeti
  İ. Ü.’nde soruşturma
skandalı
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/1 (Orta sayfa)
  Eğitim-Sen’in dünü ve bugünü
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  ÖDP 4. Kongresi üzerine
  Filistin halkı direnme kararlılığını koruyor!
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  “Başka bir dünya mümkün”, ama nasıl?
  Sempozyumda sorunlarımızı tartışmaya
hazırlanıyoruz
  PSAKD Maltepe Şubesi röportaj
  Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan
fırtına
 AB, kadın sorunu ve Türkiye
 Bültenlerden
 Mumcu cinayeti ve devletin “tuğladan duvar”ı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Uğur Mumcu cinayeti ve devletin ‘tuğladan duvar'ı...

‘Devlet sırrı' ya da ‘ar' kovan'na
çomak sokma'nın bedeli...

(Milliyet’ten Derya Sazak’ın
Gürdal Mumcu ile yaptığı röportajdan...)

(...)
Öldürülen aydınlar, özel olarak kimsenin düşmanı
değildiler, demokrasiyi, özgürlüğü savunmaya dönük
ortak değerlere sahiptiler. Toplum vicdanında bu
cinayetler aydınlanmadı değil mi?

- Sisli bir yol gösterildi, fakat bağlantılar ve
destekçiler tek tek ortaya çıkmadı.

Neden üzerine gidilemedi suikastların? Mumcu
katledildiğinde DYP-SHP koalisyonu vardı. Hükümet
cinayeti çözmenin devletin “namus borcu” olduğunu
ilan etmişti.

- O sözler ortada kaldı. “Soruşturmalar gizlidir”
dendi. Biz buna uyarken, bomba uzmanı televizyona
çıktı. Ayhan Aydın diye bir şahit polise başvurmuş,
ekrana çıkardılar. “Ben şahidim” diyeni televizyona
çıkarıyorsunuz, ardından “Soruşturma gizlidir”
diyorsunuz. Bu adam şimdi neyin nesi denmeye
başlandı. Bilemiyoruz neyin nesi?

Ayhan Aydın ne demişti?
- İslami Cihad’ı suçladı. DGM Savcısı Ülkü
Coşkun, iftiradan dava açtı. Yalancı tanıklık değil, İslami Cihad’a iftiradan!

Devlet çözmek istemedi mi? Çözüleceği noktada
karmaşık hale mi getirdiler?

- Olayı olduğu gibi söylüyorum. Ülkü Coşkun daha
sonra görevden alınıp hâkim oldu. Adalet Bakanlığı
soruşturma da açtı. Soruşturmayı savsakladı diye.
Hakkındaki disiplin cezasını uygulamadılar. Asker
kökenli olduğu için askeri mahkemeye dava açtık.
“Uygulayamayız” dediler. Gerekçesini de
açıklayamayız, “Devlet sırrı!”

Suikast dosyası üzerindeki “sır perdesi”
kaldırılmak istenmiyor mu?

- Bir yerlere dek gidiyor, orada kalıyor.

Suikastte öncelikle Hizbullah gibi örgütlerin
parmağı arandı. Ölümü ardından fikirleri üzerinde inşa
edilen koruma duvarı sağken yapılamaz mıydı? Devleti
yönetenler daha duyarlı olamazlar mıydı?

- Olay günü, Başbakan Demirel eve taziyeye
geldi. “Ortaya çıkacak mı, Uğur’u katledenler?” diye
soruldu. Demirel ne dedi biliyor musunuz: “Akıllarına
koymasınlar, Kennedy’yi bile vurdular!” O anda
Kennedy’yi örnek gösteriyor. Demirel gibi bir siyasetçi
böyle bir lafın anlamını bilmez mi? Bu ne demektir?
“Ey terör örgütleri! Aklınıza istediğinizi koyun, ben
dahil, jandarmam, polisim, savcım, hiç kimsem yoktur
suikastları önleyecek.” Buyurunuz, eylem yapınız. Bu
demektir.

Cinayetler zincirinin halkası zamanında
koparılamadığı için Kışlalı’ya kadar uzandı. Hatayı
nerede görüyorsunuz?
- Başbakan daha ilk gün böyle tutum sergilerse
soruşturma ekibi nasıl olur? Meclis’te Faili Meçhul
Cinayetler Komisyonu kuruldu. Araştırma komisyonu
oluşturuldu. Hepsi “devlet gölgesi” aradılar.

Derin devlet!
- Komisyon, raporunu TBMM Başkanı’na verdi,
“Soruşturma yeterince yapılmadı” gereğini yapın diye.
Bunun üzerine çok uğraştık, Uğur’un cinayetini
araştıran hukuk ekibi olarak.

O dönemde kararlı bir siyasi irade göremediniz
mi?

- Bir bulanıklık içinde bir şeyler yapılmaya çalışıldı,
hâlâ uğraşıyoruz. Dönemin başbakanı Demirel’in
“Akıllarına koymaya görsünler, yaparlar ve bulunmaz”
sözleri, yapanların yüreğine su serpti herhalde.

Dönemin Emniyet Genel Müdürü, bugünkü DYP
lideri Mehmet Ağar’ın size bir sözü var: “Üzerine
gidemeyiz” diye. Tuğlayı çekersek duvar yıkılır
şeklinde. Hangi bağlamda söylemişti?

- Sivas katliamından sonraydı, Emniyet Genel
Müdürü değişti, Mehmet Ağar göreve gelmişti. O
sırada gözaltındaki bir sanığın ‹slami Cihad’la ilgili bazı
ifade tutanaklarında tahrifat yapıldığı haberleri vardı.
Emin Değer’le birlikte Mehmet Ağar’la görüşmek
istedik. Görüşme sırasında Uğur’la ilgili soruşturmada
öyle bir şey var ki dedi, “Tuğlalar üst üste yığılıyor, bir
duvar oluşuyor” dedi. Ben de dedim ki, “Çekin tuğlayı,
duvar yıkılsın” Çekemem, dedi. Israr ettim, “Çekin ve
kenara çekilin.” Ağar ne dedi biliyor musunuz: “Ona
kimse cesaret edemez!” Yeni bir komisyon, özel polis
ekibi falan deyince, “Çok özür dilerim Gürdal,
yapamam” dedi. Bu kadar net.

Devletin bir “tutulma noktası” mı var?
- Bir şey var. Kim kimden ne ölçüde çekiniyor?
Kim ne kadar işin içinde ya da değil? Her şey bir iç
içeliği gösteriyor.
(...)

Mumcu’nun ölümünden önce saptadığı pek çok
ilişki Susurluk’ta ortaya çıktı.

- Uğur, kamuoyunun ihtimal vermediği bazı
olayları, bağlantılarını yıllar önce çözmüştü.

Susurluk skandalı, derin devletin temelindeki
tuğlanın kazayla yerinden oynaması değil miydi? Ama
arkası gelmedi.

- Bunlar birbirinden bağımsız değil.

Tetikçilerin yıllar boyu gizlenmesi...
- Dava açılana kadar 1990’lı yıllar ve daha
öncesinden itibaren bu ülkede serbestçe dolaşıyor
olmaları çok şeyi anlatıyor.
(...)

Size göre Uğur Mumcu cinayeti çözüldü mü?
- Çözülmedi.

İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın dönemindeki
Umut Operasyonu’yla “Uğur Mumcu’nun katilleri
yakalandı” denildi. Tatbikatlar yaptırıldı. Zanlıların bir
bölümü idamla yargılandılar, yeni ceza yasasından
tahliye edilenler oldu. Sizde “Tamam Uğur’u bunlar
öldürmüş olabilir” yargısı doğdu mu?

- Onu söylemek çok zor. Çünkü mahkeme de
bağlantılarıyla birlikte tam açığa çıkarmış değil. Niçin
ve neden? Kim onlar? Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili
olarak bombayı koyan adam yok ortalıkta. Bir gözcü bir
de yapan var.

Bombacı!..
- O yok. Üç kişi olduğu varsayılan ve bir tanesi
daha bulunmamış bir davada, olay tamamen
aydınlanmış diyebilir miyiz?

Umut Operasyonu’nda umutlandık.
- Sadettin Tantan İçişleri Bakanı iken ekip
oluşturdu. Cinayet yerinde nasıl savrukça araştırma
yapılmıştı, hatırlayın. Savcılar değişti. Mesut Yılmaz,
başbakanken önemli rol oynadı. Sayın Ecevit’e de
gittim, bana “Kocanız arı kovanına çomak soktu” dedi.
Bir gün dediler ki, Yusuf Karakuş diye biri yakalandı.
Sonra pardon, o değilmiş! Ferhan Özmen diye başkası
yakalandı. Soruşturma sonunda şu sonuç çıktı: Bu
kişiler 10 yılda 20’den fazla cinayet işlemişler.
Sistematik olarak Ahmet Taner Kışlalı’ya dek uzanıyor
bağlantılar. Bunlar bu ülkede barınmışlar. Bu kadar yıl
nasıl kollanmışlar?

Mumcu cinayeti sizin vicdanınızda çözülmedi.
- Bazı tetikçiler var. Fakat emri kim vermiş? İran’a
doğru hedef gösteriliyor ama İran’da bunlar nerede?
İran’da başka bağlantılar var mı? Türkiye’de bu kadar
yıl nasıl durmuşlar?

Abdi ‹pekçi’den bu yana Uğur Mumcu, Çetin
Emeç, Ahmet Taner Kışlalı’yı hedef alan katliamlar,
çağdaş ve özgür düşünceyi, Atatürkçü kalemleri
susturma niyeti de içermiyor muydu? Tabii, barış ve
uzlaşıyı savunan her kesimden insanlar da öldürüldü.

- Bir ülkenin okuyan, yazan, sorgulayan
insanlarını, toplumu aydınlatan beyinlerini yok
ediyorsunuz. Aynı cesaretle ortaya çıkacak insanlara
korku salıyorsunuz. Cinayetlerin asıl önemli sonucu
toplumu paralize etmek. Sorgulama, hayatını
kaybedersin. Uğraşma, başına dert açma. 1970’li
yıllardan itibaren bu oluyor. Hak arayan herkese,
“Ayağını denk al” mesajı veriliyor. Baskı ve sindirme
yöntemi olarak siyasal cinayetler işlendi. Yılgınlığa
düşürüldü insanlar ve toplumsal zemin kaydı. Bugün
televizyonlarda gençlere yönelik programları izleyince
nerelere sürüklendiğimizi görüyoruz.
(...)

--------------------------------------------------------

Dönmelerin Cumhuriyeti!

Zor aygıtı olan sömürgeci sermaye iktidarı bukalemun gibi renkten renge girip saltanatını sürdürmek için her yolu deniyor. Bütün köşe başları çakallar sürüsü tarafından tutulmuş, yemleniyorlar. Piranalar gibi kan kokusunu uzaktan alıp topluca saldırıyorlar. Vampirler gibi kanla besleniyorlar. Coğrafyamızda hiç bu kadar insani ve ahlaki çöküntü yaşanmadı. Emekçiler örgütsüz bırakılmış. Emek örgütlerinin başını tutanlar sermayenin uşakları işçi ve emekçileri yanlış yerlere kanalize ederek sermayeye diyet borçlarını ödüyorlar. Bunların sayısı iki elin on parmağını geçmez. Medyanın arkasındaki güç de sermayedir. Kısacası, dernekler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları dediğimiz kurumların başını tutanlar da sermayenin hizmetindedir. Hele de solcu dönekler şimdi sermayenin en sadık köpekleridir. Toplumsal muhalefeti bastırmada yeni yöntemler icat ederler. Sermaye bu dönmeleri bilinçli olarak kullanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana dönmelerin yönetiminde idare edilmiştir. Kürt , Rum, Ermeni, Yahudi, Laz, Gürcü, Arap vb. dönmeleri tarafından yönetilmektedir. Bir de dönek solcular son 30 yıllık yönetim mekanizması içindeler. Bunların babaları değişiktir; İngiltere, İsrail, Avrupa ülkelerindekilerin Türkiye'deki ayaklarıdır.
Dönmelerin çoğu eski solcu ve Kürt dönmeleridir. Analarını da tanımazlar. Bunlar hiçbir zaman mücadele ile hak alınır fikrine tam olarak katılmadı. Ulusal süreçlerini tam tamamlamadıkları için çaptan düşmüş, lümpen, işsiz topluluklardır bunlar. Dönmelerin gözü de yükseklerdedir. Sol güçlenince, iktidara alternatif örgütlenme sürecine girdi mi, hemen harekete geçer bunlar. Truva atıdırlar. Emirleri harfiyen yerine getirirler. Solu bölüp parçalarlar. Onlar Türk'ten fazla Türkçüdürler. İşçi sınıfının amansız can düşmanıdırlar. TC'nin Kürtler üstündeki asimilasyon politikasının esas özü, modern dönmeleri bütün kurumlara yerleştirmektir. Sürekliliğini devam ettirmek için egemenler bunu bilinçli olarak yaparlar. Osmanlı'da da böyleydi. Yeniçeri, Enderun mektepleri dönmeler yetiştirmek için kurulmuştu.
Türkler kendi halkına güvenmezler. İktidarın üst kademelerine getirmezler. Yaşamın sigortasını dönmelerde bulurlar. Cumhuriyetçileri de dönmedir, dincileri de dönmedir. Kimi sol gruplarda da dönmeler önemli mevkidedir. Toplumsal-sınıfsal taşların yerine oturmamasındaki en büyük engellerden biri dönmelerin bu saltanatıdır.
Ey Türkiyenin emekçi halkları! Dönmelerin iktidarını yık! Kendi iktidarını kur!

Alişer