5 Şubat 2005
Sayı: 2005/05(05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar
tutmayacak.
  Amerikancı Tayyip sözlerinin arkasında bir
gün bile duramadı
  Emperyalist haydutların seçim oyunu
bitti
  Halkların cellatlarına bu topraklarda yer
yok!
  CHP operasyonunda son perde
  SEKA işçisinin kazanma kararlılığı!.
  SEKA işçilerinden
Unakıtan'a yanıt
  Direnişteki bir UNO işçisiyle konuştuk
  TEKSİF’in başındaki ağalar satışa imza attı!
  GOP BDSP kampanya
faaliyetinden
  Esenyurt ve Kıraç BDSP faaliyetlerinden
  Ankara BDSP kampanya faaliyeti
  İ. Ü.’nde soruşturma
skandalı
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/1 (Orta sayfa)
  Eğitim-Sen’in dünü ve bugünü
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  ÖDP 4. Kongresi üzerine
  Filistin halkı direnme kararlılığını koruyor!
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  “Başka bir dünya mümkün”, ama nasıl?
  Sempozyumda sorunlarımızı tartışmaya
hazırlanıyoruz
  PSAKD Maltepe Şubesi röportaj
  Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan
fırtına
 AB, kadın sorunu ve Türkiye
 Bültenlerden
 Mumcu cinayeti ve devletin “tuğladan duvar”ı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan fırtına

30 Ocak 2005 tarihinde Irak'ta ve Güney Kürdistan'da seçimler yapıldı. Seçim sonuçları henüz açıklanmadı. Ama yapılan ilk açıklamalarda, seçime katılım oranının yüzde altmış ile yüzde yetmiş arasında olduğu söyleniyor. Kesin sonuçların bir hafta içinde belli olacağı belirtiliyor. Kuşkusuz bunlar, olayın siyasal yönünü etkilese de daha çok teknik boyutu niteliğindeki bilgilerdir; bizi ilgilendiren esas olarak siyasal yönleridir, bu konuda görüşlerimizi ve tutumumuzu özetlemek istiyoruz.
Irak seçimleri ne anlam ifade ediyor, Irak'ın yeniden yapılanmasında ne gibi bir rolü olacak, bu seçimlerin ABD planları içindeki yeri nedir' Öncelikle yanıtlanması gereken sorular bunlardır. Bu soruların doğru yanıtlanması, bizi doğru bir değerlendirmeye ve tutum almaya da götürecektir. Bir de seçimlerin ve bu eksendeki gelişmelerin Güney Kürdistan ile ilgili boyutu var. Bunun genel gelişmelerle kopmaz bağlantıları olduğu kadar, kendine özgü farklılıkları, kendi ulusal ve tarihsel dinamiklerinden kaynaklanan boyutları var; bunlar değerlendirme dışı tutulduğunda önemli yanlışlıkların yapılması kaçınılmaz olmaktadır.
ABD'nin Irak işgali, genel olarak Ortadoğu ve dünyayı tek başına yönetme stratejisiyle doğrudan bağlantılı olduğu bugüne dek birçok kez yazdık, düşüncelerimizi ve tutumumuzu ifade ettik. Tekrarlamak gerekirse; ABD, Irak ve Ortadoğu'ya demokrasi ve yine Kürtler'e ve diğer ezilen halklara özgürlük getirmek için Irak işgal hareketini gerçekleştirmedi. ABD, 1990'ların başından bu yana yakaladığı tek kutuplu dünya sistemini kurumlaştırma, başka bir ifadeyle dünyayı tek başına yönetme, olası rakiplerini bugünden önleme stratejisini gerçekleştirmenin çok önemli bir ayağı olarak Irak'ı işgal etti. Bu işgal hareketinin ve arkasındaki stratejinin emperyalist ve gerici niteliği çok açıktır. Bu işgal hareketi, Güney Kürtleri açısından kimi olanaklar ve fırsatlar anlamına gelse de bu yine böyledir. Yine işgalden bu yana geçen sürecin gösterdiği gibi, anılan bu ‘olanak ve fırsatlar' görece ve geçici niteliktedir, kaderi, iç ve bölgesel dengelere bağlıdır.
Bu kısa özetten de anlaşılacağı gibi, 30 Ocak seçimlerini, yürürlükteki ABD stratejisinden bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir. Seçimler, bir ABD planlamasıdır ve işgal hareketini meşrulaştırmada, ABD hegemonyasını bir ‘iç olgu' haline getirmede bir basamak olarak düşünülen politik bir araçtır. Bu nedenle bu seçimlerle demokrasi, özgürlük, halkın özgür iradesinin tescil edilmesi tezleri arasında bir bağlantı kurmak, gerçeklerle alay etmekten başka bir şey değildir. İşgal ordularının gölgesinde demokrasi ve özgür iradeden sözetmek anılan kavramların içini boşaltmaktır. Seçime katılım oranı, seçilen parti ve kişilerin durumundan bağımsız olarak gerçeklik budur! Kısacası ABD ve İngiltere'nin emperyalist işgal hareketi ne kadar meşru ve demokratikse, bunun bir devamı ve uzantısı konumundaki seçimler de o kadar meşru ve demokratiktir!
ABD, hegemonyasının ‘yerel' ayaklarını oluşturmak ve bundan sonra işleri bu ayaklarla götürmek istiyor, bu anlamda işgali perdelemek istiyor; elbette seçimler ve seçim sonuçları bunda belli bir rol oynayacaktır. Irak'ın yeniden biçimlendirilmesinde, iç dengeler ve bunun seçim sonuçlarına yansıyan boyutları etkili olacaktır. Seçimlerden beklenen bir de bu yönüdür. Ama bu, yine de seçimlerin niteliğini ve anlamını değiştirmeyecektir.
Bu seçim sonuçlarının Irak iç dengelerinin yeniden kurulmasında belli bir etkisi olacaktır, Şiiler'in ağırlık kazanması gibi' Yine farklı ulusal, toplumsal, dinsel grupların ilişkileri ve çelişkilerine ek boyutlar da getirebilir' Bunlar ayrı bir tartışma konusudur!
Yine bu seçim sonuçlarının Arap devletlerinin iç dengelerinde dolaylı bir etkide bulunacağı çeşitli çevreler tarafında ifade ediliyor. Ancak bu etkinin çok abartılmaması gerektiği kanısındayız.
Bu seçimlerin emperyalist devletlerin Irak politikalarında da belli bir etkisi olabilir. Almanya ve Fransa'nın seçimleri ve katılım oranını başarılı ve olumlu bulmaları, Irak politikasında daha etkin olma, daha fazla pay kapma istemlerinin dışavurumudur. Seçimlerden sonra kurdurulacak ‘yeni hükümet' üzerinde bu istemlerini dillendireceklerinden kuşku duymamak gerekir. Başka bir deyişle, diğer emperyalist devletler, seçimleri ve olası sonuçlarını, Irak politikasında atağa geçmede bir vesile olarak değerlendirme eğilimindedirler. Bunda ne kadar başarılı olurlar veya olmazlar, bu, ayrı bir tartışma konusudur ve bu değerlendirmenin konusu değildir.
Güney Kürdistan'daki seçim ve sonuçları dahil meydana gelen gelişmeleri kendi özgün boyutlarıyla değerlendirmek gerekir. Toptancı bir yaklaşım bir dizi hataya neden olabilir. Evet, Irak genelinde düzenlenen seçimler, ABD planlamasının bir ürünüdür. Güney Kürt partileri de bu eksende davranmaktadırlar. Ancak Güney Kürdistan'daki fiili devletleşme düzeyi Irak işgali ile birlikte ortaya çıkmadı. 1991 baharındaki ayaklanma, ayaklanmanın ezilmesi, milyonların sömürge sınırlara yığılması ve bunun toplumsal ve siyasal sonuçlarının kaldırılamaz boyutlar kazanması sonucu ‘Güvenlikli Bölge' uygulamasına geçme zorunluluğu, Kuzey'deki gerilla ve serhildan eksenli devrimci mücadelenin düzeyi, bütün bunların içinde ağır yenilgiler ve kesintiler barındırsa da en az ikiyüz yıllık bir direnişe dayanıyor olması, Güney'deki fiili gelişmeler hakkında önemli bir fikir vermektedir. Dolayısıyla Güney'deki fiili gelişmeleri, devletleşme, federe devlet oluşumunu birebir ABD işgali ile açıklamak yanılgılıdır. Yine bu gelişmeleri birebir ve bütün boyutlarıyla KDP ve YNK ile özdeşleştirmek de başka bir yanılgıdır. Kuşkusuz işgal ile birlikte Saddam rejiminin yıkılması, Irak devlet aygıtının dağıtılması ve ‘yenisinin' ise henüz kurulamaması, Güney açısından önemli bir boşluk, bu anlamda önemli bir olanak ve fırsat doğurmuştur. Ama buna rağmen son on yılı aşkın sürede Güney'de yaşanan gelişmeleri bu ‘fırsatlara' indirgemek doğru değildir.
Hiç kuşku yok ki, Güney Kürtleri'nin bağımsızlık, bağımsız devlet kurmak dahil, kendi kaderlerini belirleme doğrultusunda attıkları her adım, ulusal demokratik haklarıdır, bunun meşruiyeti de tartışılamaz. Bu anlamda ortaya çıkan boşlukları, kimi fırsatları değerlendirmeleri, bunlardan azami düzeyde yararlanmaları doğaldır, ulusal demokratik haklarıdır. Dolayısıyla son seçimleri bu bağlamda değerlendirmeleri anlaşılırdır. Bu noktada devrimci yurtseverler, seçimlerin Güney Kürdistan için taşıdığı anlam ile genel Irak için taşıdığı anlam arasındaki farkı ve bağlantı noktalarını görmek, bu noktadaki ayrımı mutlaka yapmak durumundadırlar. Bunun bir sonucu olarak kendi ulusal demokratik hakları için mücadele ederlerken, bunu somut adımlarla gerçekleştirmeye çalışırlarken, emperyalist işgal ve kendisini o eksene bağlamış çizgilerle de farklılıklarını, bağımsız duruşlarını korumaya özen göstermek durumundadırlar. Açık ki burada bağımsız duruş önemlidir, gelecek açısından çok şey ifade etmektedir.
Bağımsız duruş, ABD işgaline ve bunun ardındaki dünya hegemonya stratejisine karşı net tavır, ABD eksenindeki çizgiler ile arasına net ve kesin çizgi koyma ve bunlarla birlikte ortaya çıkan boşlukları, olanak ve fırsatları ise ulusal demokratik hedefler doğrultusunda kullanma ve değerlendirme yaklaşımını içermektedir!
Bu seçimlerde ortaya çıkan diğer bir eğilim de bağımsızlık doğrultusunda yapılan referandum hareketidir. Peter W. Galbraith'in The New York Times gazetesinin 1 Şubat 2005 tarihli sayısında yazdığına göre, seçim sandıklarının yanında kurulan çadırlarda bağımsızlık referandumu oylamasının yapıldığı ve ortaya çıkan sonucun bire karşı on bir düzeyinde olduğudur. Aynı yazar yaptığı yorumda, bağımsızlık eğilimin güçlendiğini ve bunun gelecekte ciddi bir soruna dönüşme potansiyelini taşıdığını, ABD ve İngiltere'nin bundan pek hoşnut olmadığını belirtmektedir. Gelişen bu eğilimin bağımsız bir çizgi niteliğini kazanması durumunda orta ve uzun vadede önemli sonuçlara işaret edebileceğini belirtmek gerekir. Yine Kürdistan'ın toplumsal dinamiklerinin kontrol dışı, sistem dışı gelişme eğilimine açık olduğunu, herşeyin tepeden belirlenemeyeceğini de kaydetmemiz gerekiyor.
Irak seçimleri, Kürtler'in Kerkük ile ilgili istemleri ve Saddam döneminde zorla göçettirilenlerin yeniden dönüşlerini sağlayacak önlemler geliştirmeleri, TC'yi, iktidar organı Genelkurmayı harekete geçirtti. Genelkurmay İkinci Başkanı'nın işaretiyle histeri boyutlarına varan bir kampanya başlatıldı. Kerkük'ün federe Kürdistan sınırlarına dahil edilmesinin bağımsız Kürdistan'a yolaçacağını, buna seyirci kalmayacaklarını sayısız kez tekrarladılar. Medya da bu temayı sürekli işleyip durdu. Şovenizm ve Kürt düşmanlığı yeniden kışkırtıldı, bu, önemli bir ‘dış politika' aracına dönüştürüldü.
Kerkük üzerinden bu kadar gürültünün koparılması boşuna değildir. Kerkük, kaliteli ve zengin petrol yataklarıyla genelde Irak petrol rezervlerinin yarısını, bilinen toplam dünya petrol rezervlerinin ise %5'ini oluşturuyor. Bu, çok büyük bir zenginlik ve büyük savaşların konusudur. Bu kadar büyük zenginliğin Kürtler tarafından denetlenmesinin ekonomik ve politik sonuçları TC'yi ve onun kurmaylarını çılgına çevirmeye yetiyor. Kullanılan Türkmen kartının altında yatan temel gerçek budur. ‘Türkmen katliamı olursa müdahale ederiz' tehdidi, sadece bir kararlılık gösterisi değil, aynı zamanda bir provokasyon bildirisidir! Oynanmak istenen Türkmen kartı, çok ciddi oyunlara, kışkırtmalara ve karanlık işlere gebedir; yeni bir Kıbrıs tezgahlama girişimidir!
Güney'deki gelişmeler TC'yi ürkütüyor, ABD nezdinde yaptığı girişimler tam istediği sonucu vermiyor, Kongra-Gel üzerinden yürütülen girişimler Güney Kürdistan üzerinde etki sahibi olmalarına yetmiyor. Gelinen noktada doğrudan askeri müdahale yapma olanakları da hemen hemen yok. Bunlardan dolayı Türkmen kartı, Türkmen katliamı olasılığını bir politik bir tez olarak işliyor ve buradan sonuç elde etmeye çalışıyorlar.
Kısacası Kerkük ekseninde yürütülen şovenist ve Kürt düşmanı kampanya, Türkiye halkını, ruhunu, duygularını zehirliyor, bilincini karartıyor, dikkatlerini temel konulardan uzaklaştırıyor. Dolayısıyla bu noktada Türkiye devrimci hareketleri ve demokratları bu şoven dalgaya karşı etkili bir duruş sergileme görev ve sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar' Anti-emperyalist tutumlarıyla bu görevi birleştirmek, Kürt halkının kendi kaderini belirleme hakkına saygıyı hiçbir biçimde gözardı etmemek durumundadırlar. Bunun için de düz ve kestirmeci yaklaşımlar yerine, sorunun çok karmaşık ve çelişkili boyutlarını kavrayan bir anlayışa sahip olmak gerekiyor. Böyle bir yaklaşım, ‘Kürt siyasetinde' gelişen Amerikan hayranlığına da darbe vuracak, Kürdistan'daki devrimci emekçi çizgiye güç verecektir.

Sosyalistên Şoreşgerên Kurdistan
(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)