5 Şubat 2005
Sayı: 2005/05(05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar
tutmayacak.
  Amerikancı Tayyip sözlerinin arkasında bir
gün bile duramadı
  Emperyalist haydutların seçim oyunu
bitti
  Halkların cellatlarına bu topraklarda yer
yok!
  CHP operasyonunda son perde
  SEKA işçisinin kazanma kararlılığı!.
  SEKA işçilerinden
Unakıtan'a yanıt
  Direnişteki bir UNO işçisiyle konuştuk
  TEKSİF’in başındaki ağalar satışa imza attı!
  GOP BDSP kampanya
faaliyetinden
  Esenyurt ve Kıraç BDSP faaliyetlerinden
  Ankara BDSP kampanya faaliyeti
  İ. Ü.’nde soruşturma
skandalı
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/1 (Orta sayfa)
  Eğitim-Sen’in dünü ve bugünü
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  ÖDP 4. Kongresi üzerine
  Filistin halkı direnme kararlılığını koruyor!
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  “Başka bir dünya mümkün”, ama nasıl?
  Sempozyumda sorunlarımızı tartışmaya
hazırlanıyoruz
  PSAKD Maltepe Şubesi röportaj
  Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan
fırtına
 AB, kadın sorunu ve Türkiye
 Bültenlerden
 Mumcu cinayeti ve devletin “tuğladan duvar”ı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Çıkar çatışmaları dışa vurmaya başladı...

ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri

Vahşi işgalin ikinci büyük suç ortağı olan İngiliz emperyalizmi, haydutbaşı Bush'tan geri çekilme için tarih belirlemesini istiyor. Tarih belirsizliğinin ‘ABD ülkeyi ebediyen işgal etti' diyen direnişçilerin ekmeğine yağ sürdüğünü ileri süren İngiliz haydutlar, 18 ay içinde çekilme için bir tarih belirlemenin gerektiğini dile getirmeye başladılar.
İngiltere'nin İran'a karşı olası bir ABD askeri harekatını desteklemeyeceği ve Washington'un itirazına karşın Avrupa Birliği'nin Çin'e silah ambargosunun kaldırılmasına yeşil ışık yaktığı kısa süre önce açıklanmıştı.
20 ülkeden devlet ve hükümet başkanları, dünya halklarının kanını emen büyük tekeller ve emperyalist-kapitalist düzenin hizmetine koşulan ‘akademik dünya'nın önde gelen isimlerinin katıldığı Dünya Ekonomik Forumu'nda Blair'in yaptığı açılış konuşması, iki emperyalist güç arasındaki ‘balayı'nın sona erdiğine dair kanıları güçlendirdi.
İşgal ordularının Irak'tan çekilmesi talebi, İran'a askeri müdahaleye gerek olmadığı, Çin'e uygulanan silah ambargosunun kaldırılması, küresel ısınmaya karşı önlem alınması... Bu önemli sorunlara dair İngiliz emperyalizminin yaklaşımları artık ABD emperyalizmiyle farklılıklar taşıyor. Zira Beyaz Saray'ın halihazırdaki efendisi neo-faşist çete, Irak batağında çırpınırken bile yeni saldırı planları hazırlıyor. Eğer fırsat bulabilirlerse İran'a saldırmaktan geri durmayacakları ortada. Çin'e uygulanan silah ambargosunun da devam etmesini isteyen savaş çetesi, ‘ekonomiyi baltalayacağı' gerekçesiyle küresel ısınmaya karşı en kapsamlı belge olan Kyoto Protokolü'ne taraf olmayı da reddediyor.
Bu önemli sorunlar karşısında İngiliz emperyalizmi farklı tutumunu sürdürüp sonucuna ulaştırabilirse eğer, emperyalist bir güç odağı olarak AB güçlenecek.
Mayıs'ta genel seçim yapılması beklenen İngiltere'de, Irak işgaline ve haydutbaşı Bush'a karşı yaygın bir antipati var. İşçi Partili Başbakan Blair de, Irak'ta işlenen insanlık suçlarına ortak olduğu için tepki görüyor. İngiltere'de yaşayan halkların emperyalist savaşa karşı çıktığı, en kitlesel savaş karşıtı eylemlerin Londra'da yapıldığı biliniyor.
‘Fino köpeği'nin tavır değişikliğini, yaklaşan seçimlere yatırım olarak açıklamak yetersiz kalacaktır. Zira Blair İngiliz tekellerinin çıkarlarını temsil etmekle yükümlüdür. İçine girdiği tavır değişikliğini bu sınıfsal temelinden ayrı düşünmek olası değildir. Yolların farklılaşmasını da, ABD ile İngiliz tekellerinin yağmadan almak istedikleri pay konusunda yaşanan bir anlaşmazlık saymak mümkün. Tabii işgal karşıtı direnişin güçlenip yaygınlaşmasının işleri bozması ve yarattığı korkuyu da bu tabloya eklemek gerek.
Britanya'nın AB emperyalizmiyle uyumlu politikalar izlemesi durumunda, bu güç odağının güçlenirken, savaş çetesi şahsında temsil edilen ABD emperyalizmi ise zayıflayacaktır. Bu durumda emperyalist güçler arası ‘it dalaşı'nın yeni bir evreye girmesi mümkündür. Tarihsel deneyimlerin de gösterdiği gibi, emperyalistler arası çıkar çatışmalarının askeri alana sıçraması, dünya halklarına ağır bir bedel ödetiyor.
Blair hükümetinin hazırladığı yeni ‘anti-terör yasası', İngiliz emperyalizminin iç cepheyi şimdiden düzenlemeye dönük bir çalışmadır. Nitekim ‘şüphelilerin' mahkeme kararı olmaksızın ev hapsine alınmasını öngören yasanın, bu kişilerin ailelerini de kapsayacağı açıklandı. Yasanın mimarı İngiltere İçişleri Bakanı Charles Clarke, Daily Telegraph gazetesi ile yaptığı röportajda, yasa ile gelecek bazı sınırlamaların sadece ‘terör şüphelisinin' kendisi için değil, ailesi ve arkadaşları için de sözkonusu olacağını ve gerek görüldüğünde hakkında hiç suçlama olmayan insanların dahi kontrol altına alınacağını söyledi.
Irak'ın yakılıp yıkılarak işgal edilmesinin, 100 bini aşkın Iraklı'nın vahşi bir şekilde katledilmesinin dolaysız suç ortağı olan İngiliz emperyalizminin kimi politika değişikliklerine gitmesi, niteliğe ilişkin bir adım değildir. Dolayısıyla İngiltere anti-emperyalist mücadelenin temel hedeflerinden biri olmaya devam edecektir.

---------------------------------------------------------------------------

Venezuella'da yeni savunma stratejisi...

"Vietnam ve Irak direnişinden öğreniyoruz!"

ABD ve işbirlikçi bölge gericiliği, Hugo Chavez yönetimini devirmek, bölgede ‘kötü örnek' olma olasılığını ortadan kaldırmak için her türlü araç ve yönteme başvuruyor. Provakasyon, şantaj Venezulla'nın iç işlerine doğrudan müdahale sistematik bir politika olarak sürdürülmekte, özellikle son iki aydır kışkırtmaların dozunun artırıldığı gözlenmektedir.
Son olarak Kolombiya gerilla hareketi FARC'ın dış ilişkiler sorumlusu Rodrigo Gronda'nın Venezulla sınırları içinde gizli operasyonla yakalanarak Kolombiya'ya götürülmesi, iki ülke arasında gergin ilişkileri daha da olumsuz biçimde etkiledi.
Venezuella'da muhalefetin Chavez'i düşürme çabasının sonuç vermemesi, ABD'yi dış müdahale ile sonuç elde etmeye yöneltti. Kolombiya'da yeni Mussolini olarak adlandırılan devlet başkanı Uribe, bu stratejinin hayata geçirilmesinde önemli bir aktör durumunda. Bu ülkenin dış politikası ABD'nin Bogota'daki dış temsilciliği tarafında yönlendiriliyor. Bunun ilk adımı olarak, eli kanlı katil kontra güçleri, ‘barış konsepti' çerçevesinde devlet yapısı içine alındı.
ABD'nin Chavez yönetimini düşürmek için çabalarına hız vermesinin gerisinde, emekçi sınıflara dönük reformların sürmesi ve bölgede örnek teşkil etmesi yatıyor. Chavez hükümeti kısa süre içinde, özellikle yoksul halk tabakalarının kronikleşmiş sorunlarına önemli çözümler getirdi. Eğitimde, sağlıkta, altyapıda önemli reformlar gerçekleştirildi. Karşı-devrimci oligark güçlerin yıkıcı faaliyetlerine rağmen Chavez yönetimi bu sosyal programlarla bölge ülkeleri içinde saygın bir konum kazandı. Son olarak bu yıl 100 bin yoksul aileye toprak dağıtılması kararlaştırıldı. Zira, Chavez hükümetinin 2001 yılında çıkardığı bir yasa, özel kişilere (oligarklara) ait ekili olmayan topraklara karşılıksız el koyma yetkisi vermektedir.
ABD'nin tehdit ve şantjlarına karşı mücadele etmekte kararlı olduklarını ilan eden Chavez, halkın kendini savunması için her türlü hazırlığın yapıldığını resmen kamuoyuna duyurdu. Yeni savunma ilkeleri halkın katılımıyla gerilla savaşına dayanıyor. Askeri güçler bundan böyle savunmasını teknolojik ve sayıca üstün olan bir güce karşı hazırlığa dayandıracak, buna uygun bir eğitim yapacak. Venezuella Ordusu Komutanı Raul Baduel yeni savunma ilkelerini ‘bir ulusun kendini savunma konsepti' olarak niteleyerek, ‘geleneksel savaş paradigmasının' böylece aşılacağının altını çiziyor. Yeni savunma ilkelerini bir televizyon konuşmasıyla duyuran Chavez ise, ‘Bolivarcı devrimin yeni anti-emperyalist dönemine girmiş bulunuyoruz' diyerek, savunmayı ‘devlet ve toplum'un ortak görevi olarak gördüklerini belirtiyor. Askeri kapasitesini genişleten Venezuella, Brezilya ve Rusya'dan silah ve teçhizat alımına başladı.
Bu yeni konseptin en önemli adımı, halkın değişik kesimlerinin bu savunma stratejisi çerçevesinde pratik katılımının sağlanmış olmasıdır. İlk etapta rezerv asker sayısı 50 binden 100 bine çıkarılırken, emekli subay ve diğer askeri görevliler yerleşim bölgelerinde ve fabrikalarda savunma altyapılarının oluşumunu sağlamaları için yeniden göreve çağırıldı. Bu temelde yerel ve bölgesel komando savunma yapıları oluşturulmaya başlandı. Bu yapıların temel görevi, sivil güçler ile askeri güçleri arasında ilişkileri sağlamak ve halkı asimetrik bir savaş için hazırlamak.
Böylece Küba'nın yanısıra Venezuella, Vietnam direnişinin ve diğer anti-sömürgeci kurtuluş hareketlerinin savaş derslerini kendi askeri doktrini kapsamına alıyor. Zira bu konsepte göre ‘halk savaşı ve halk ordusu' hem Fransız hem de ABD güçlerini Vietnam'da yenilgiye uğratmış, geri çekilmek zorunda bıraktı.
Venezuella'nın bu yeni savunma stratejisi Latin Amerika genelinde yankı yarattı. Zira bu yeni strateji emperyalist saldırganın hızlı bir askeri müdahaleyle başarı sağlamasını güçleştiriyor. Muazzam savaş makinasına güvenen bütün emperyalist saldırganlar uzun bir halk savaşını hesaplamak zorundalar. Tarih göstermiştir ki, bu savaşlarda yenilen hep emperyalist haydutlar olmuştur.