5 Şubat 2005
Sayı: 2005/05(05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar
tutmayacak.
  Amerikancı Tayyip sözlerinin arkasında bir
gün bile duramadı
  Emperyalist haydutların seçim oyunu
bitti
  Halkların cellatlarına bu topraklarda yer
yok!
  CHP operasyonunda son perde
  SEKA işçisinin kazanma kararlılığı!.
  SEKA işçilerinden
Unakıtan'a yanıt
  Direnişteki bir UNO işçisiyle konuştuk
  TEKSİF’in başındaki ağalar satışa imza attı!
  GOP BDSP kampanya
faaliyetinden
  Esenyurt ve Kıraç BDSP faaliyetlerinden
  Ankara BDSP kampanya faaliyeti
  İ. Ü.’nde soruşturma
skandalı
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/1 (Orta sayfa)
  Eğitim-Sen’in dünü ve bugünü
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  ÖDP 4. Kongresi üzerine
  Filistin halkı direnme kararlılığını koruyor!
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  “Başka bir dünya mümkün”, ama nasıl?
  Sempozyumda sorunlarımızı tartışmaya
hazırlanıyoruz
  PSAKD Maltepe Şubesi röportaj
  Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan
fırtına
 AB, kadın sorunu ve Türkiye
 Bültenlerden
 Mumcu cinayeti ve devletin “tuğladan duvar”ı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Olağanüstü Kurultay'ın gösterdikleri...

CHP operasyonunda son perde

CHP'nin 13. Olağanüstü Kurultay'ı tamamlandı. Hurşit Güneş ve Zülfü Livaneli'nin yeterli imzayı bulamadıkları için çekildikleri kurultayda Deniz Baykal ve Mustafa Sarıgül yarıştı.
Sarıgül'ün 460 oyuna karşılık, Deniz Baykal 674 oy alarak yeniden genel başkan seçildi. Olağanüstü kurultay ‘olağanüstü' görüntülere sahne oldu. Sarıgül'ün adaylığını açıklaması sırasında yaşanan kargaşa sonrasında daha da yoğunlaşarak, kurultay, sandalyelerin havada uçuştuğu, yumrukların suratlarda dolaştığı, insanların yaralandığı olaylarla sürdü.
Kuşkusuz kurultayın olağanüstülüğü sadece salonda yaşanan görüntüler değil, kurultay sürecinin kendisiydi. Bu sürecin belli başlı uğrak noktaları ise, Sarıgül'ün ABD'den başbakanlık onayı aldığını açıklaması, apartopar kurultay ilanı, Sarıgül'ün parti disiplin kurulunda rüşvetten aklanması; ABD'den orduya, ve çeşitli medya gruplarına kadar bütün güç odaklarının CHP'ye müdahalesidir.
Kurultaya nasıl bir havada gelindiyse, aynı havada sürdü. Taraflar birbirlerinin kirli çamaşırlarını dökme yarışına giriştiler. Sarıgül, aldığı desteği bir demokrasi hareketi olarak sunmaya çalıştı. Baykal'ın Hacıbektaş'a gitmediğine, Aleviler'i unuttuğuna vurgu yaptı. Rüşvet iddiaları için somut hiçbir şey söylemedi. Sarıgül'den bol bol medyatik şovlar izlendi. Bu zor bela aldığı konuşma hakkını kullanırken, mikrofonun sesinin açılması için sık sık uyarılar yaptı. Böylece mağdur insan pozlarında nasıl engellendiğini göstermeye çalıştı.
Baykal ise, rakibi Sarıgül'ü destekleyen dış odaklara, rüşvet ve yolsuzluklara dikkat çekti. Ayrıca SHP'den Aleviler'in ve Kürtler'in tasfiyesini başlatan ‘Garaj operasyonu'na değinerek Sarıgül'e yüklendi.
Bu, tarafların rakibini köşeye sıkıştırma amaçlı, karşılıklı suçlamaya dayanan bildik söylemleri üzerinde, sayfalarımızda yeterince yer verdiğimiz için, durmak gerekmiyor. Her iki ‘muhterem zatı' da tanıyoruz. Fakat CHP kurultayında yaşanan toz duman içerisinde gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta şudur: CHP'yi yeniden yapılandırma operasyonuna startı 13. Olağanüstü Kurultay'da verilmemiştir. Bu start, yaklaşık 10 ay once 28 Mart yerel seçimleri sonrasında verilmiştir. Son kurultay olsa olsa bu operasyon sürecinin ara bir evresini ifade ediyor.
Bilindiği gibi Kemal Derviş ekibi, 28 Mart yerel seçimleri sonrasında CHP'nin başarısızlığını bahane ederek, onu ele geçirmek de dahil olmak üzere, bir operasyon süreci başlatmıştı. Bu ekibin sırtını İMF, Dünya Bankası ve TÜSİAD gibi kuruluşlara dayadığını ve gücünü buradan aldığını biliyoruz. CHP'yi yeniden yapılandırma operasyonunda temel amaçları ise, CHP'nin bütünüyle neo-liberal çizgiye çekilerek, AKP'nin yıpranması halinde onun yerini alacak bir yedek lastik yapılmak istenmesiydi. Böylece CHP'nin açık bir ‘devlet partisi' olma özelliği ortadan kalkacak, sosyal demagojiyi daha etkin kullanabilecek bir imkana kavuşacak, milliyetçi temaları ve AB'ye karşı çıkışları terkederek bütünüyle AB'ye üyelik sürecine endeksli bir çizgiye oturması sağlanacaktır.
28 Mart yerel seçimlerinden bu yana, emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin çıkarlarını hararetle savunan medya, döne döne CHP'de bir ‘değişimin' zorunluluğuna vurgu yaptı. Fakat bu süreçte ‘değişim' için öne çıkan Derviş değil, Sarıgül oldu. 28 Mart seçimlerinde en yüksek oyu almış biri olarak bir belediye sınırları içerisinde elde edeceği rantları azımsayarak gözünü daha büyük yağlı parçalara dikti. CHP'nin başına geçebilmeye layık olduğunu kanıtlama çabasına girdi. Bunun için ABD'ye geziler düzenledi, medyatik şovlar eşliğinde Bush'un kendisini başbakan olarak görmek istediğini söyledi.
Derviş ise bu süreçte fazlaca öne çıkmamayı tercih etti. Çünkü Derviş'in kendini kanıtlama gibi bir sorunu yoktur. Emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin tam desteğine sahiptir. İMF ve Dünya Bankası'ndan görevli biri olarak Türkiye'ye gönderilmiştir. DSP operasyonunda da epey göz doldurmuştur. Ayrıca Derviş'in parti başkanı olmak gibi özel bir tutkusu da yoktur. Çünkü o, uluslararası sermaye ile entegrasyonu sağlama misyonunu, Baykal ve Sarıgül'den farklı olarak daha önemli bir kariyer olarak görmektedir. Derviş ekibine dahil Z. Livaneli'nin dediği gibi, onlar ‘ideolojik mücade veriyorlar'. Bu ‘ideolojik mücadelenin' içeriğinin ise, Türkiye'yi neo-liberal sürece tümüyle eklemlemek olduğu açıktır.
CHP'yi yeniden yapılandırma operasyonunun baş aktörü olarak Derviş, bu nedenlerle fazlaca öne çıkmamış, fakat büyük oranda Sarıgül'ün düzlediği zeminde Livaneli'nin taşaronluğu üzerinden sürece dahil olmuştur. Kurultay sürecinde Derviş ekibi nabız tutup güç yoklamış, yeterli desteği bulamayınca şimdilik geri çekilmiştir.
Kurultaydaki oyların dağılımı üzerinde uzun uzadıya durmak gerekmiyor. Zira kurultayın hemen ertesi gün Baykal ekibi tarafından Sarıgül ekibinin tasfiye edileceği belli olmuştur.
Fakat çapsız ve ne idüğü belirsiz biri olarak Sarıgül'ün aldığı 460 oy, Baykal ekibinin çok da sağlam bir zemine basmadığını açığa çıkarmıştır. Sarıgül ekibi disiplin bahanesi ile devre dışı bırakılsa da Baykal ekibi için kurultayın ortaya çıkardığı tablo oldukça iç karartıcıdır. Bu, aynı zamanda muhalifleri için iştah kabartıcı bir durumdur.
Bundan böyle fazlaca öne çıkmamayı tercih edenler de dahil olmak üzere, taraflar durumdan vazife çıkararak, sonbaharda yapılacak olağan kurultaya daha ciddi hazırlanacaklar, kozlarını orada paylaşacaklardır.
Kuşkusuz CHP içerisindeki muhalifleri cüretli kılan sadece kurultaydaki oyların dağılımı değildir. ABD'den medyaya (dolayısıyla sermayeye) kadar çeşitli güç odaklarının ‘değişim' adı altında kodladıkları istekleridir. Bu temel güç odakları ‘değişim' ısrarlarını sürdürdükleri sürece, parti içerisinde bunun yansımaları da kaçınılmaz olacaktır.
CHP, CHP'lilerin bir iç sorunu olmaktan çoktan çıkmış, güç odakları arası bir mücadeleye dönüşmüştür. Dolayısıyla CHP'yi yeniden yapılandırma operasyonu yeni biçimler alarak sürecektir. Fakat bu süreç, ister burjuvaziye bağlılığı devlet dolayımı üzerinden sürmesini ifade eden mevcut biçimi ile olsun, isterse burjuvaziye daha dolaysız ve çıplak bağlılığı ifade eden neo-liberal biçimde olsun, işçi sınıfı ve emekçi kitleler açısından CHP'ye güvensizliğin derinleşme sürecidir. Bu aynı zamanda devrimci bir işçi sınıfı için bir imkandır.
Kuşkusuz ki bu imkanın gerçekliğe dönüşmesi, komünistlerin sürecin gerektirdiği görev ve sorumluluklara uygun davranmasına bağlıdır.

-----------------------------------------------------------------------------------

Asil Çelik işçileri grevde!

2000 yılında özelleştirildikten sonra Güriş-Yazıcı-Parsan ortaklığı tarafından işletilen Asil Çelik Fabrikası işçileri, patronun dayattığı %5 zammı kabul etmeyerek 31 Ocak günü greve çıktılar. Fabrikada örgütlü olan Birleşik Metal-İş Sendikası ortalama %26 zam talep etmiş, patronlar ise önce %1 sonra %5 zam önermişti.
Fabrika bahçesinde toplanan sendika üyesi 450 işçi, giriş kapısına yürüyerek grev pankartını astı. Eyleme fabrikada çalışan sözleşmeli işçiler, memurlar, Grammer ve Prelli işçileri de destek verdiler. BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve diğer sendika yetkilileri yaptıkları konuşmalarda, asgari ücrete dahi %10 zam yapılırken patronlar tarafından dayatılan %5 zammı kabul etmeyeceklerini belirttiler.
‘Yaşasın işçilerin birliği!', ‘İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!' sloganlarını atan işçiler çekilen halaylarla eylemi bitirdiler. Patronlar karşı saldırıya geçerek aynı gün eylemden hemen sonra lokavt ilan ettiler. İşçiler halen fabrika önünde çadırları ve gözcüleriyle greve devam ediyorlar.

Kızıl Bayrak/Bursa