5 Şubat 2005
Sayı: 2005/05(05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seçim oyunu ve şoven kışkırtmalar
tutmayacak.
  Amerikancı Tayyip sözlerinin arkasında bir
gün bile duramadı
  Emperyalist haydutların seçim oyunu
bitti
  Halkların cellatlarına bu topraklarda yer
yok!
  CHP operasyonunda son perde
  SEKA işçisinin kazanma kararlılığı!.
  SEKA işçilerinden
Unakıtan'a yanıt
  Direnişteki bir UNO işçisiyle konuştuk
  TEKSİF’in başındaki ağalar satışa imza attı!
  GOP BDSP kampanya
faaliyetinden
  Esenyurt ve Kıraç BDSP faaliyetlerinden
  Ankara BDSP kampanya faaliyeti
  İ. Ü.’nde soruşturma
skandalı
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/1 (Orta sayfa)
  Eğitim-Sen’in dünü ve bugünü
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  ÖDP 4. Kongresi üzerine
  Filistin halkı direnme kararlılığını koruyor!
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  “Başka bir dünya mümkün”, ama nasıl?
  Sempozyumda sorunlarımızı tartışmaya
hazırlanıyoruz
  PSAKD Maltepe Şubesi röportaj
  Irak seçimleri ve Kerkük üzerine koparılan
fırtına
 AB, kadın sorunu ve Türkiye
 Bültenlerden
 Mumcu cinayeti ve devletin “tuğladan duvar”ı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

AB, kadın sorunu ve Türkiye

Avrupa Birliği sürecinde kadın-erkek arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırmaya dönük kimi yasal düzenlemeler yapıldı. Bu yasal düzenlemeler Avrupa Sosyal Şartı'nda yeralan kadın-erkek arasındaki ayrımcılığın ortadan kaldırılması çerçevesinde yapılan düzenlemelerdi.
Bugün yeni yerel yönetimler yasasında öngörülen 50 bin ve daha fazla nüfusu barındıran tüm yerleşim birimlerinde kadın sığınaklarının açılması zorunluluğu, kadın örgütlenmeleri tarafından AB'yi desteklemenin nedenine dönüşmüş bulunmaktadır. Şiddete uğrayan kadınlar için barınma ve korunma mekanlarının açılması kuşkusuz bir olumluluktur. Ancak yapılan her düzenlemeyi bir bütünlük içinde görmek ve o bütünün içinde anlamlandırmak gerekmektedir. Bu nedenle, neo-liberal saldırılar çerçevesinde gündeme gelen yerel yönetimler yasası da dahil olmak üzere yeni düzenlemelerin bir bütün olarak kadın yaşamı ve emeği üzerinde yarattığı etkinin ortaya konulması önemlidir.

Neo-liberal saldırıların kadın emeği üzerindeki etkisi

Neo-liberal saldırılar çerçevesinde gerçekleştirilen özelleştirme, esnek çalışma uygulamaları, kısmi zamanlı çalışma, performansa göre ücretlendirme vb., tüm dünya emekçileri üzerinde ağır tahribatlar yaratmaktadır. Ancak kapitalist sistemde içselleştirilmiş ayrımcılığa maruz kalan kadın emeğinin bu süreçte daha fazla yara aldığını belirtmek gerekir. Belirtilmesi gereken ikinci nokta ise, tüm dünyada bu saldırı dalgasından kadın emekçilerin farklı şekillerde etkinleniyor olmasıdır.
Emperyalist metropollerde neo-liberal saldırılar kadın emeğini kısmi çalışmaya zorlamakta, kadınlar genellikle düşük ücretli ve kısmi çalışmanın yaygın olduğu hizmet sektöründe istihdam edilmektedir. Sosyal devlet uygulamalarının yine de varlığını koruduğu koşullarda kadınlar bir nebze de olsa toplumsal cinsiyete dayalı işbölümünden kurtulabilmektedir.
Neo-liberal saldırılar esas olarak bağımlı ülkelerdeki kadın emeğini derinden etkilemektedir. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, KİT'lerin satılması, sosyal harcamaların azaltılması ücretli çalışan ya da çalışmayan tüm emekçi kadınları etkilemektedir.
Sosyal politikalar çerçevesinde kamu sektörü kadın emeğinin nispeten daha fazla olduğu bir alandır. Kamunun tasfiyesi ise öncelikle kadınların işsizliğine ve güvencesiz çalışmaya yolaçmaktadır. Kadınların yoğun olarak yeraldığı sağlık sektörünün özelleştirilmesi, yine yoğun olarak kadınların tercih ettiği eğitimde sözleşmeli personel uygulaması, genel olarak tüm alanlarda memur sayısının azaltılması kadın işsizliğini arttırmakta, kadınları sosyal güvencesiz alanlara atmakta ya da eve hapsetmektedir. Kamunun tasfiyesiyle iş olanakları azalan kadınlar ihracata yönelik düşük ücretli işlere kaymaktadırlar.
Tüm bağımlı ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de kadınlar emek-yoğun sektörlerde, özellikle tekstil sektöründe çalıştırılmaktadır. Tekstil sektöründe iş güvencesiz, sigortasız, tüm sosyal haklardan mahrum bir şekilde kadın emeği azgınca sömürülmektedir. Yine tekstil sektörüne bağımlı bir biçimde geliştirilen ev-eksenli fason üretim bu sömürüyü daha da katmerleştirmektedir. ‘Evde oturarak para kazanıyor' cümlesinde ifadesini bulan ve önemsizleştirilen bu çalışma biçimi, ‘eve biraz daha fazla gelir girsin' diye kadın emekçileri 16 saate varan çalışmaya zorlamaktadır. İşsizliğin ve yoksulluğun katlanılamayacak düzeyde olması ev-eksenli çalışanları sessiz kölelere dönüştürmüştür.
Neo-liberal saldırılar (sağlık harcamalarının azaltılması, sosyal güvenliğin tasfiyesi, düşük ücretler vb.) kadınların ev içinde daha fazla emek harcamasını, eve bağımlı bir yaşantı kurmasını da beraberinde getirmiştir. Sosyal devlet uygulamalarıyla bir nebze toplumsallaşan kadınların sırtına ev işleri ve köleliği yeniden binmiştir. Düşük ücrete mahkum edilen işçi-emekçilerin bu hizmetleri piyasadan alma olanakları olmadığı için ister-istemez bu işler kadının omuzlarına atılmaktadır. Düşük ücret sarmalında boğulan emekçi ailelerinde çocuk bakımını üstlenmek zorunda kalan kadın mutfak masraflarını nasıl karşılayacağını, çocuklarını nasıl doyuracağını düşünmektedir. Kadın ailenin ihtiyaçlarını en ucuza karşılamanın yollarını ararken, deyim yerindeyse kendini unutan bir kurbana dönüşmektedir. Gelir adaletsizliğinin had safhaya ulaştığı, asgari ücretin kira, elektrik, su gibi ihtiyaçları bile karşılayamadığı bir durumda, kadınlar eve giren azıcık parayla tüm ailenin ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalmaktadır. Sağlığa ayıracak para olmadığından hasta bakımı kadına kalmaktadır, yaşlılar için uygun yaşam ortamı yaratılmadığından kadınlar yaşlılara bakmaktadır. Çocuklara giyecek alınmadığından kadınlar yamalarla, kazak örmekle, dikişle uğraşmaktadır. Devletin sosyal bir hak olarak vermesi gereken yardımlar kadınları birer dilenci konumuna düşürmektedir. Yoksulluk gün geçtikçe arttığından kadınlar belediyeler ve valilikler tarafından verilen sınırlı yardımın peşinden koşmaktadır. Tüm bu işleri yapan kadınlar yeri geldiğinde yok sayılmakta, ev içinde yaptıkları işler görmezlikten gelinmektedir.
Peki, emperyalist tekellerin çıkarı için neo-liberal saldırıları planlayan ve uygulayan AB'nin kadınların yaşamını kolaylaştırması sözkonusu olabilir mi' Neo-liberal politikalar yoksulluğun derinleşmesinin nedeni iken, AB kadınların hayatını nasıl kolaylaştıracak?
Evet AB sürecinde yerel yönetimler yasasına dayanarak belediyeler şiddete uğrayan kadınlar için sığınaklar açacaklar. Ancak insanca bir yaşam kurmak için gereken iş olanağının yaratılmadığı, varolan hizmet sektörü ve alanlarının AB eliyle tasfiye edildiği, sosyal güvencenin olmadığı, sağlığın özelleştirildiği, emekliliğin hayal olduğu, eğitimin özelleştirilerek piyasaya açıldığı bir ortamda kadınlara bir süre için şiddetten uzak tutan mekanlar yaratmak, ancak geçici ve iğreti bir çözüm olabilir.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması, bütünlüklü talepler ve ideolojik düzlemde yürütülecek mücadeleyle mümkündür. Kendi işçi ve emekçilerinin haklarını kısıtlayan AB, Türkiye'de kadın sorununda yalnızca göstermelik yasal düzenlemelerle iyileştirmeler yapabilir. Ancak kadın sorunu yasalarla çözümlenemeyecek kadar karmaşık ve kökleri toplumun tüm hücrelerine işlemiş bir sorundur. Yasal düzenlemelerin daha ileri olduğu ülkelerde de kadınlar şiddete uğramakta (sadece Almanya'da yılda 40 bin kadın şiddet nedeniyle başvuruda bulunmakta ve sığınma evlerinde kalmakta), kısmi zamanlı çalışmaya zorlanmakta (Avrupa'da kısmi zamanlı çalışanların %90'ı kadındır), daha az ücret almakta, ev içinde çalışmaktadır.
Pazar ekonomisinin egemen olduğu, ana ideolojik dayanağın rekabet olduğu kapitalist sistemde kadın sorununun çözümü mümkün değildir. Emekçi kadınların sorunları herşeyden önce, bu soruna sınıf mücadelesinin penceresinden bakan, sorunun bütünselliği içinde özgüllüğünü de gözeten uzun soluklu bir mücadeleyle çözümlenebilir.