8 Mayıs'04
Sayı: 2004/18 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  İki 1 Mayıs, iki eğilim ve reformistlerin hezeyanları
  Saraçhane'de 20 bin işçi ve emekçi buluştu...
  Şişli'de icazetli 1 Mayıs
  Ankara'da 1 Mayıs
  1 Mayıs eylemleri...
  1 Mayıs eylemleri...
  Komünist bir işçinin kaleminden 1 Mayıs...
  Edirne'deki polis vahşeti, Türkiye'deki devlet gerçeğine tutulan bir aynadır...
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı mecliste...
  Selma Kubat: ÖO Direnişi'nin 111. şehidi
  Deniz, Hüseyin, Yusuf... 6 Mayıs şehitleri anıldı
  YÖK yasası üzerine çatışma sürüyor
  Tek çözüm yolu örgütlü mücadele!
  1 Mayıs, Saraçhane ve işçi hareketi
  Almanya'da 1 Mayıs gösterileri...
  Dünya'da 1 Mayıs...
  NATO: İşçi sınıfı ve emekçi halklara karşı emperyalistlerin kirli savaş örgütü
  İşkence fotoğrafları emperyalist barbarlığın Irak'tan yansıyan kirli suretidir
  İşgal güçleri Felluce'de kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı...
  Siyonist cellatlar Filistinli çocukları katlediyor!
  AB'nin doğuya genişlemesi...
  Kürdistan'daki siyasal akımlar-1
  Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı mecliste...

Tutsakları insanlıktan çıkarma
saldırısına karşı direnelim!

Uzun bir süredir hazırlıkları yapılan “Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısı” meclise sunuldu. Adalet Bakanlığı’nın Prof. Sulhi Dönmezer başkanlığındaki 20 kişilik bir komisyona hazırlattığı tasarı, önümüzdeki günlerde TBMM Adalet Alt Komisyonu’nda görüşülüp son şekli verildikten sonra mecliste oylanacak.

Yeni Ceza İnfaz Yasası henüz meclisten geçmemiş olsa da amaç ve mantığı, F tipi zindanlarda çoktandır kendini konuşturuyor. 26 Eylül ‘99 Ulucanlar’ında faşist anlayışın en barbar yüzü kendisini vahşice ortaya koymuştu. Ardından gelen 17 Ocak Protokolü, faşist mantığın berbat bir ürünüydü. Nihayet 19 Aralık katliamı ile birlikte F tipi zulmün borusu ülke sathındaki tüm hapishanelerde vahşice ötmeye başladı. Üç buçuk yıldan fazladır da vahşet kavramının içeriğine yeni öğeler katarak ötüyor. 111 devrimcinin hayatı, yüzlercesinin sakatlanması pahasına süren cansiperane direnişe rağmen susmadı. F tipi vahşet artarak devam etti.

Sermaye “hocaları” vahşet hastasıdır

Bu süreç boyunca zindanlardaki zulüm, kâh açık-gizli yönetmeliklere dayanılarak, kâh tümüyle zindancıların keyfiyetinden, hayal gücünün sınırlarından beslenerek fiilen uygulandı. Bu uygulamaların derslerinden yararlanıp, F tipi tecridi yasa tasarısı haline dönüştürmek ise, her zamanki gibi sermaye iktidarının salyalı “hoca”larına kaldı.

Hep böyle olmuyor mu? Artık çalışma yaşamını kuralsızlaştıran, fabrikaları F tiplerine dönüştüren Yeni İş Yasası da yıllarca süregelen fiili uygulamaların, sermayenin “bilim kurulu” tarafından modern bir makyajla ambalajlanıp, gerçekte ağırlaştırılarak bir yasa formuna kavuşturulmasıydı. Elbette birçok alanda olduğu gibi iş yaşamında da saldırıları makyajla sunmak önemli görülüyor. Fakat tutsakları cezalandırmak sözkonusu olunca, makyaja, çağdaşlık söylemlerine hiçbir ihtiyaç kalmıyor. İğrenç beyinler, gizlemeye gerek bile görmeden kendilerini kusuyorlar. Sermayenin “bilim adamlarının” hocalarının ne denli kokuşmuş bir zihniyete sahip olduklarını henüz görememiş, idrak edememiş olan insanlara tavsiye olunur; “hocaların hocası”nın eserine, kafa yapısına, insana bakışına, hukuk-adalet-ceza anlayışına bakın! Hazırladığı Ceza İnfaz asası size fazlasıyla bir fikir verecektir.

Yeni ceza infaz yasasının amacı, tutsakları kişiliksizleştirme, ideolojik, siyasi, ahlaki, kültürel, fiziki her yönüyle ezip hiçleştirme, doğduğuna-yaşadığına pişman etme mantığına dayanıyor. Bu mantık Türkiyeli egemenlerin yüzyıllardır süregelen, varlığıyla övünülen geleneğinin temel bir bileşenidir. Fakat arkasına AKP’li, Cemil Çiçekli, Genelkurmaylı, medyalı sermaye iktidarını almış Dönmezerler, geleneği olduğu gibi sürdürmekle kalmıyor, onu sürekli besleyip büyütmeye de çabalıyorlar. İstiyorlar ki tutsaklar kendi ideallerinden, kimliklerinden vazgeçmekle kalmayıp, her tür değerden, inançtan arındırılmış olarak kendilerinin, toplumun düşmanına dönüşsünler.

F tiplerinde Ortaçağ zindancılığı

F tipi zindancılarda ete-kemiğe bürünen faşist mantığın temeli, bir düşman olarak damgalanan tutsağa zulüm uygulamak, deyim yerindeyse intikam almaktır. Sermayenin hocaları ise, “Hürriyeti kısıtlayıcı ve diğer tedbirlerin uygulanmasında öncelikli amaç hükümlünün iyileştirilmesidir” diyerek, tutsakları insan olarak yaşama hakkı olmayan hasta organizmalar olarak niteliyorlar. Zira onların aklı, mevcut düzende sürünün düşünmeyen, sorgulamayan, tepkisiz, hareketsiz bir parçası olmayı reddeden insanı kaldıramıyor. Neticede egemenlerin normalite kriterleri, insanlığın evrensel değerlerine değil, bu değerleri hazmedememekle kalmayıp sürekli tahrip ve imha eden, gelişip ilerlemelerini engelleyen bir sistemin ayakta kalma yasalarına dayanıyor. Doğaldır ki örümcek kafalı faşist zihniyet, yaşamı irade-eylem gücü göstererek yaşyan her gerçek normal insanı hasta olarak kabul edecektir. Hitler’inden Bush’una, Hikmet Sami Türk’ünden Cemil Çiçek’ine, Osman Durmuş’undan Dönmezer’ine kadar hepsinin bakışı böyledir.

Bu gerçek hasta ruhlular payına herşey, dünya ölçeğinde sefalet ve yıkım üreten sömürü ve zulüm düzeninin ayakta kalmasına endekslidir. Bu çerçevede onların çıkarına yapılan herşey, insanlık dışı her uygulama mubahtır. Öyle olduğu içindir ki egemenlerin nazarında işgale karşı direnen her Iraklı tedavi edilmesi gereken bir hasta, Iraklı esirlerin üzerine pisleyen, taciz ve tecavüz eden her coni de sağlıklıdır. Keza her devrimci ıslah edilmesi gereken bir hasta, her işkenceci, zindancı da normal bir “doktor” sayılmaktadır. Bunların Ortaçağ cadı yakıcılarından, engizisyonlarından bir farkı yoktur.

Ceza İnfaz Yasa Tasarısı, tam da bu anlayışın bir uzantısı olarak zindancıların önündeki tüm engelleri ortadan kaldırıyor. Zulmün dozu tümüyle idarelerin keyfine bırakılıyor. Örneğin “herhangi bir şeyi protesto etmek amacıyla idareye karşı toplu olarak sessiz direnişte bulunma”nın suç diye tanımlandığı tasarıda, “gereksiz yere” gürültü çıkarmak, “gereksiz yere” marş söylemek, hangi ölçütlere göre belirlenecekse temizliğe “önem vermemek” vb. de cezai hükme bağlanıyor. Keza idare, yasaklanmamış yayınları bile sansür etme (ki fiilen bunu yapıyor zaten) yetkisine kavuşturuluyor. Bu konuda öyle bir keyfiyet tanınıyor ki, hapishane idaresi “gereksiz” olarak gördüğü, hoşlanmadığı her şeyi suç diye niteleyebilecek.

Öte yandan tasarıda yıllardır dillendirilen saldırılar da yer alıyor. Örneğin tutsaklara zorla çalışma yükümlülüğü dayatılıyor. Hapishanelerde açılacak atölyelerin ihaleleri şimdiden firmalara dağıtılmaya başlanmış bulunuyor. Bu hükümle, neredeyse yok denilebilecek bir ücret karşılığı tutsakların kölelere, zindanların da insan öğütme fabrikalarına dönüştürülmesi hedefleniyor.

Bir diğer madde ise idarelerin “tek tip elbise” giydirme yetkisini hükme bağlıyor. Tek tip elbisenin genel amacı tek tip asker kafalı insan yaratmaktır. Fakat sözkonusu zindanlar olunca bu genel amaca tutsağı hiçleştirmek, hücrenin basit bir aksesuarı haline getirmek de ekleniyor. Güncel planda sermaye iktidarı, zamanında tek tip elbise saldırısına karşı devrimci mücadelenin tutsakların belleğindeki manevi birikimleri yoketmeyi de amaçlıyor. Böylelikle geçmişteki yenilgilerinin rövanşını almak, tutsakların geçmiş direnişlerden gelen moral kazanımlarını yok etmek istiyor.

Benzer bir anlayış Açlık Grevi-Ölüm Orucu konusunda da görülmektedir. Tasarıda AG’ye başlayan tutsaklara zorla müdahalede bulunulabileceği, zorla beslenebilecekleri belirtiliyor. Böylelikle AG-ÖO direnişlerinin tümüyle boşa çıkarılması hedefleniyor. Faşist mantık bu kadarla yetinmiyor, ortaçağ zindancılığını da güncelleştiriyor. Bu çerçevede tasarının 7. maddesi “zorlayıcı araçların kullanılması”na ayrılmış. Buna göre örneğin AG’ye başvuran tutsak hücrede zincirlenebilecek.

AB demokratikleşmesi F tipi yaşamdır

F tipi tasarı, tam da Anayasada DGM’lerin kaldırılması da dahil 10 maddelik değişikliğin yapıldığı günlerde meclise sevkedildi. Bir yandan 12 Eylül anayasasının makyaj gerektiren yerleri elden geçirilirken, diğer yandan zindanlardaki zulüm uygulamaları ağırlaştırılarak yasal çerçeveye kavuşturuluyor.

Hep böyle olmadı mı? 7 adet “AB’ye uyum paketi” meclisten geçirildi ve nereydeyse tümü göstermelik olan bu yasal düzenlemelerin bir çoğu “demokratikleşme yolunda devrim niteliğinde reform” diye lanse edildi. Oysa diğer yandan faşist baskı ve terör uygulamaları daha da ağırlaştırıldı, bu yönde yönetmelikler çıkarıldı. Çoğu fiili uygulamalar, daha da pervasızlaşmış kolluk güçleri tarafından yasal olarak uygulanıyor artık.

Belirtmek gerekir ki bu sonuncular da dahil sermaye iktidarının tüm saldırıları, bizzat AB emperyalizminin yönlendirmesiyle hayata geçiriliyor. Bu açıdan gerçekten de “AB’ye uyum”la tam olarak örtüşüyor. Demek oluyor ki AB demokratikleşmesi, Türkiyeli sermaye uşaklarının, bekçi köpeklerinin de dediği gibi F tipi yaşamdan başka bir şey değil.

Devrimci tutsaklar, demokratikleşme denilenin esasta İM(F) tipi saldırılar olduğunu, AB’ye uyum denilenin yaşamın her alanında köleleştirme olduğunu zamanında tespit edip direnişe geçtiler. Bugün bunlar fazlasıyla doğrulanmıştır. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında işçilere, emekçilere, gençliğe, Kürt halk kitlelerine dayatılan şey, köleleşmektir, hiçleşmektir. Yeni İş Yasası bunun için çıkarıldı. Mecliste bekletilen kölelik yasalarının amacı budur. Özelleştirmeler köleleştirmeyi kabullendirmenin zeminini düzlemek için hızlandırılıyor. Faşist baskı ve terör devletinin 7 uyum paketiyle tahkim edilmesi, köleleştirme saldırılarına karşı olası mücadeleleri boğmak hesabını da içeriyor. Keza devlet terörünün dozunu arttırmanın gerisinde, sermaye iktidarının saldırılarına karşı çıkanları ezmekten başka bir şey yok.

Bu topyekûn saldırılar karşısında hayatları pahasına direniyor devrimciler. İnsanlığın kurtuluşuna olan inanç, bu inancı bilimsel kılan devrim ve sosyalizm ideali varoldukça tutsaklar teslim alınamayacaktır. Bunu sermaye iktidarının kokmuş zihniyetli akıl hocalarının anlamasını beklemek beyhudedir. Bunu onlara ancak proletaryanın devrimci adaleti anlatabilir. Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçilerin, onurlu her insanın omuzlarında, yılları deviren F tipi tecride karşı mücadeleye destek verme sorumluluğu önemini katlayarak durmaktadır. Devrimciler ve komünistler ise, yeni ceza infaz yasasıyla çerçevesi çizilen saldırılara karşı mücadeleyi sınıf ve emekçi kitlelere maletmek yakıcı göreviyle karşı karşıyadırlar.



Adana’da eylem...

“Yeni ceza infaz yasası kaldırılsın!”

4 Mayıs günü yeni ceza infaz yasasına karşı İnönü Parkı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Yaklaşık 150 kişinin katıldığı açıklamaya BDSP, HÖC, ESP, İHD, Alınteri, Barikat, Devrimci Demokrasi ve SDP katıldı. Basın açıklamasında, yeni ceza infaz yasasıyla tecridin daha da ağırlaştırıldığı, tek tip elbisenin devrimci tutsaklara zorla dayatıldığı, tecride son verilmesi ve yeni ceza infaz yasasının geri çekilmesi gerektiği, bu saldırının asla kabul edilmeyeceği vurgulandı. Eylemde “Yeni ceza infaz yasası kaldırılsın!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” sloganları atıldı.

BDSP/Adana