8 Mayıs'04
Sayı: 2004/18 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  İki 1 Mayıs, iki eğilim ve reformistlerin hezeyanları
  Saraçhane'de 20 bin işçi ve emekçi buluştu...
  Şişli'de icazetli 1 Mayıs
  Ankara'da 1 Mayıs
  1 Mayıs eylemleri...
  1 Mayıs eylemleri...
  Komünist bir işçinin kaleminden 1 Mayıs...
  Edirne'deki polis vahşeti, Türkiye'deki devlet gerçeğine tutulan bir aynadır...
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı mecliste...
  Selma Kubat: ÖO Direnişi'nin 111. şehidi
  Deniz, Hüseyin, Yusuf... 6 Mayıs şehitleri anıldı
  YÖK yasası üzerine çatışma sürüyor
  Tek çözüm yolu örgütlü mücadele!
  1 Mayıs, Saraçhane ve işçi hareketi
  Almanya'da 1 Mayıs gösterileri...
  Dünya'da 1 Mayıs...
  NATO: İşçi sınıfı ve emekçi halklara karşı emperyalistlerin kirli savaş örgütü
  İşkence fotoğrafları emperyalist barbarlığın Irak'tan yansıyan kirli suretidir
  İşgal güçleri Felluce'de kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı...
  Siyonist cellatlar Filistinli çocukları katlediyor!
  AB'nin doğuya genişlemesi...
  Kürdistan'daki siyasal akımlar-1
  Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
YÖK yasası üzerine çatışma sürüyor

Artık tam bir yılan hikayesine dönüşen “üniversite reformu” tartışmaları hükümetin saldırgan tutumuyla farklı bir yöne doğru ilerliyor. Yerel seçimler öncesinde YÖK’ün yasaya müdahalesini engelleyen Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, rektörlerle ve YÖK’le ipleri koparmış, istedikleri türden bir yasayı meclise göndermek için düğmeye basmıştı. O dönem seçim öncesi kaygılarla açıklanmaya çalışılan bu sert tutum, seçimler sonrasında da sürüyor. Masadan kalkan YÖK başkanı Teziç bu koşullarda bir kez daha masaya oturmayacaklarını söylüyor. Daha uzlaşmacı bir tutum sergileyen ÜAK ise, ‘Keşke masadan kalkmasaydık!’ cümlesi ile özetlenebilecek bir çizgide duruyor.

Bakanlık hazırladığı tasarıyla mevcut YÖK üyelerinin tasfiyesini hedefliyor. Bu cüretli adım yasa taslağına eklenmiş bir geçici madde ile sağlanmış. Tasarıdaki önemli maddeler ise YÖK’ün yetkilerini sınırlamayı, bu yetkilerin birçoğunu ÜAK’a devretmeyi öngörüyor. Önemli bir ayrıntı ise YÖK başkanının seçimine ilişkin. Eski yasada YÖK başkanını atama yetkisi Cumhurbaşkanı’na aitti, yeni düzenleme ile bu yetki YÖK Genel Kurulu’na devredilmek isteniyor. YÖK’ün yapısında da değişiklikler öngören yasa taslağı, Genel Kurul üyelerinin sayısını 22’den 16’ya indirmeyi hedefliyor.

Ancak asıl tartışma her zamanki gibi imam-hatip liselerinden mezun olanların İlahiyat fakülteleri dışındaki bölümlere girebilmelerini engelleyen mevcut katsayı uygulamasının yeniden düzenlenmesi ekseninde sürüyor. Hükümet düzenlemenin meslek liseleri ile diğer liseler arasındaki eşitsizliğin giderilmesi için hazırlandığını ileri sürüyor. Ancak bu söylem hiçkimse için inandırıcı değil. Hükümetin seçmenlerine verdiği sözü tutmak, bunun üzerinden tabanıyla yaşadığı gerilimi giderebilmek kaygısını taşıdığı herkesçe biliniyor. 1.5 yıldır süren her yasa tartışmasında hükümet sürekli bu düzenlemeyi gündeme getiriyor, yaşanan gerilimin ardından öneriyi sessizce geri alıyordu. Ancak bu kez hükümetin tartışma üslubu ve biçimi daha farklı görünüyor. Rektörlerin bakan ile aralarıa uzlaşma için girmesini istedikleri T. Erdoğan karşılarına bu defa kararlı bir tutumla çıktı; “Lütfen kimse, ülkeyi germenin gayreti içine girmesin. Bu işin sadece imam hatiplere indirgenmesi doğru değil, biz bir haksızlığı ortadan kaldırmaya çalışıyoruz, kimse infial yaratmasın” dedi.

Yasanın meclise gönderilme süreci de hızlandırıldı. Bu hafta Milli Eğitim Komisyonu’nda görüşülecek tasarının önümüzdeki hafta Genel Kurul’a gelmesi bekleniyor. Görünen o ki, hükümet bu kez şansını sonuna kadar zorlayacak. Meclisteki muhalefetin odaklandığı şeriat tartışmasının ordunun meseleye müdahalesi ile sertleşeceği, hükümet ile YÖK-üniversite yönetimleri arasında ciddi bir gerilimin yaşanacağı açıktır.

Hükümetin yine bir germe-gevşetme politikası izleyip izlemediğini göreceğiz. Ancak üzerinde durulması gereken asıl nokta, hükümetin de sık sık ifade ettiği gibi, asıl “üniversite reformu”nun daha sonra gerçekleşeceğidir. Bugün tartışmaların odaklandığı nokta ufak bazı düzenlemelerden ibarettir. Sermayenin peşinde olduğu “üniversite reformu” ise çok daha kapsamlı bir programı ifade ediyor. Bu programın üniversitenin ticarileştirilmesi, eğitimin pahalılaştırılması gibi temel unsurlarında bir değişiklik yok. Hükümet köklü reform dediği bu programı yasalaştırmak için öncelikle anasayasının 130. ve 131. maddelerinin değiştirilmesi gerektiğini söylüyor.

Tartışmaya konu olan ilk düzenlemeler bizzat başbakanın ağzından şöyle değerlendiriliyor: “... talebe cevap verme arzusu, niyeti içinde birinci etapta şöyle mini bir paketi Genel Kurulumuz’un önüne hükümetimiz getirecektir.” Bu tutumun açık bir meydan okuma olduğu bir gerçek. Ancak aynı saftakiler arasındaki bu hararetli tartışma bir kez daha sermayenin asıl derdini (üniversitelerin ticarileştirilmesi) gölgelemektedir. Bu iki kesimin farklı kaygılarla sürdürdükleri tartışma, üniversite öğrencilerini ve toplumun diğer kesimlerini yedeklemeye yöneliktir. Öğrenci hareketi bu tuzağa düşmemeli, özerk-demokratik üniversite mücadelesini yükseltmelidir.



Trabzon’da faşist saldırılar artıyor...

“KTÜ faşizme mezar olacak!”

13 Mart’ta YÖK Yasa Tasarısı’na karşı yapılan eylem sonrası tutuklanan öğrenciler için 22 Mart’ta yapılan eylemde 22 kişinin gözaltına alınması, ardından 17 Nisan’da düzenlenen öğrenci mitingi ile Trabzon’da öğrenci gençlik hareketi ivme kazandı. 1 Mayıs çalışmaları ve İstanbul’da yapılacak olan NATO zirvesi nedeniyle Trabzon’da öğrenci gençlik üzerindeki faşist baskılar gittikçe artmaktadır.

Baskılar ilk olarak Eğitim Fakültesi ve daha sonra diğer bir fakültede 22 Mart’ta gözaltına alınan öğrencilerle dayanışma etkinliğinin biletlerinin satışı sırasında arkadaşlarımıza yöneltilen saldırılarla başlamıştı. Daha sonrasında 29 Nisan günü KTÜ Merkez Kampüsü’nde Öğrenci Koordinasyonu’nun 1 Mayıs bildirilerinin dağıtımı sırasında öğrenci derneğinden bir grup faşist arkadaşlara saldırmış, ertesi gün ise Fatih Eğitim Fakültesi’nde yine 1 Mayıs bildirilerinin dağıtımı sırasında saldırmışlardır.

Bu saldırılar üzerine aynı gün gençlik güçleri biraraya gelerek saldırının gerçekleştiği yere gidildi. Fakülteye giriş esnasında içerisinde Ekim Gençliği okurlarının da bulunduğu 4 arkadaşımız jandarma tarafından gözaltına alındı. Diğer 40 kişilik grup içeride faşistlerle karşı karşıya geldi, fakat jandarmaların gelmesiyle dağıldı.

Öğrenci gençlik 1 Mayıs eylemine coşkulu ve kitlesel bir şekilde katıldı. Eylem alanında, çatılarda polislerle birlikte sivil faşistlerin bulunduğu, devrimci öğrencilerin teşhir edildiği ve alanda Ülkü Ocakları başkan yardımcısının sivil polislerle öğrencileri göstererek diyaloğa girdiği görüldü. Bunlar, bu saldırıların devletin kolluk kuvvetleriyle bağlantısını açıkça göstermektedir.

1 Mayıs sonrasında Yurtsever Gençlik’ten bir arkadaşa yapılan fiili saldırı üzerine yine toplu olarak Eğitim Fakültesi’ne gittik. En ufak bir olayda kapılarda yapılan kimlik kontrolleri, ortamın bu kadar gergin olduğu bir süreçte yapılmadı. Bu da faşistlerin içeriden desteklendiğini ve üniversite yönetiminin de işin içinde olduğunu gösteriyor.

İçeriye girdikten sonra jandarmaya arkadaşlarımıza yapılan saldırılara karşı basın açıklaması yapacağımızı belirttik. Basın açıklamasının başladığı sırada çoğunu çevredeki semtlerden gelenlerin oluşturduğu yaklaşık 120 kişilik faşist grup dernekten çıkarak slogan atmaya başladı ve sürekli sözlü sataşmalarda bulundu. Bu tacizlere “KTÜ faşizme mezar olacak!”, “KTÜ bizimle özgürleşecek!” sloganlarıyla karşılık verdik. Bütün tahriklere rağmen öğrenci gençlik provokasyona gelmeyerek basın açıklamasını bitirdi. Çıkışa yürünürken arkadan faşistlerin gelmesi üzerine çatışma için hazırlık yaptık. Fakülte çıkışına gelindiğinde, 6 kişilik bir çete ellerinde bıçak, balta ve sopalarla bizi karşıladı. Bu grubun üstüne yüründüğünde içlerinden iri silah çekti, fakat silah ateş almadı. Sopa ve taşlarla faşistler kovalandı ve birkaçı yaralandı. Daha sonra jandarma bulunduğumuz yere gelerek bizi yan tarafta bulunan kışlaya götürdü. Bir süre sonra İHD ve Eğitim-Sen’in başkanları, avukatlar ve savcının gelmesiyle birlikte getirilen otobüslerle oradan ayrıldık. Ertesi gün savcılığa suç duyurusunda bulunma kararı alındı ve dağılındı.

5 Mayıs günü Akçaabat Savcılığı’na suç duyurusu yapıldı. 4 Mayıs günü saldırıya maruz kalan 11 kişi ifade vermek için beklerken, faşist bir grup bıçak, sopa ve demirlerle saldırdı. Bir arkadaşımız ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Diğer arkadaşlarımız ise çeşitli yerlerinden yaralandı. Daha sonra ifadelerimiz alınmak üzere emniyete götürüldük. İfadelerimiz alındıktan sonra serbest bırakıldık.

Bu olaylar gençlik hareketinin yükselmesi ve yaklaşan NATO zirvesi nedeniyle düğmeye basıldığının ve faşist beslemelerin daha fazla kullanılacağının bir göstergesidir. Faşist saldırılara karşı öğrenci gençlik olarak mücadelemizi yükselteceğiz.

Baskılar bizi yıldıramaz!
NATO’ya geçit vermeyeceğiz!

Ekim Gençliği/Trabzon



Dayanışma etkinliği

13 Mart’ta tutuklanan arkadaşlarımıza destek amacıyla 22 Mart günü yapılan basın açıklamasına polis saldırmış ve 22 kişi gözaltına alınmıştı. Muhtemel soruşturma ve baskılara karşı EG, PEKÖP, ÖG, DÜK, GD, Kaldıraç olarak 28 Nisan günü bir dayanışma etkinliği düzenledik. Yaklaşık 130 kişinin katıldığı etkinlik şiir, tiyatro, müzik dinletisi ve çekilen halaylarla son buldu. (Ekim Gençliği/Trabzon)